11 Ekim 2018 Perşembe

ŞAMANİZMDEN GELEN ADETLER


Günlük yaşantımızda nedenini bilmediğimiz birçok davranış sergileriz. Gidenin arkasından su dökerek uğurlama, üç kez tahtaya vurmak gibi. Çoğumuz bu davranışları batıl inanç olarak adlandırırız. Ama bunlar, aslında binlerce yıldır yaşadığımız topraklarda sürdürülmüş Şaman gelenekleridir.
Türkler’in Şamanizm’den İslamiyet’e geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da, günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve gelenekleri bulunuyor. Özellikle Asya da varlıklarını devam ettiren Türk toplumları kadim Türk öğretilerine halen sıkı sıkıya bağlı bulunup bunları İslamla sentezlemeyi başarmışlardır.
El Öpmek:
Şamanlarda kişiye alp veya bilge olduğunu göstermek için o kişinin eli öpülürdü. El öpmek hem saygının hemde biyat etmenin bir göstergesiydi. Örneğin yeni bir serdar obanın başına geçtiğinde obanın ileri gelenleri serdara biyat ettiklerini göstermek için özel bir törenle elini öperlerdi. Zaman içerisin de Türkler devlet kurmaya başladıkça bu geleneğin kaybolmayarak kurulan devletlerdede vücut bulduğu gözlemlenmektedir. Buna bir örnekte Osmanlı Devletinde padişah tahta ilk çıktığında gerçekleştirilen cülus törenleridir. Günümüzde de büyüklere saygı göstermek için el öpülür.
Tahtaya Vurmak: 
İstenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır. Bazısı Amerikalılara da geçmiş adetlerdir. Geçerken Kuzey Buz Denizi’ndeki Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir. Zira Amerikalılar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar.
Yeni Evlenen Kadınlara Kırmızı Kurdele Bağlama:
Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar gelmiş bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu, Albız denen şeytana karşı koruduğuna inanılır. Alevilikte mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin de ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır. Gelinlere kırmızı kurdele bağlamak sanıldıgının aksine bekareti degil kötü ruh olan albastıyı kovması içindir.
Ay’ın Önemli Yeri:
Anadolu’da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türklerin eski Gök tanrı inancından kaynaklanmaktadır.
Kurşun Dökme:
Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

Nazar:
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.
Mezar Taşı:
Şaman ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanların ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir. Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.
Talih Kuşu Terimi:
Tanrıça Umay’ın simgesi kuştur ve bolluk bereket sembolüdür. Şamanlar yılın bazı kendilerine göre özel olduğunu düşündüğü günlerde tanrıdan bir istek veya dilekte bulunmak için kimselerin göremeyeceği dağlık ovalık ıssız alanlara istedikleri şeyin resmini toprağa çizerler veya taşlardan yaparlar üzerine de muhakkak bir kuş sembolü iliştirirlerdi. Günümüzde halk arasında hıdrellez zamanı insanların diledikleri eşyayı toprağa çizme veya taşlardan yapması da bu adeta dayanmaktadır.
Halı Kilim Desenleri:
Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde ve yaylalarda yaşayan yörüklerce dokunan halı, kilim gibi örgülerde de sıkça zararlı hayvan motifleri görülmektedir. Asırlar önce yaşamış Şaman atalarımızın giysilerinin izleri Anadolu da kilim motiflerinde yaşatılmaktadır.
Mevlit ve İlahiler:
Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir ayin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in, (S.A.V.) ve Hz. Ali’nin (R.A.) hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlâhiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.
Türbelere, Ağaçlara, Çalılara Bez ve Çaput Bağlamak:
Şamanizm inancında dilek dileme şekli. Küçük kumaş parçaları genel olarak ağaçlara çok önem verildiğinden ve yaşamın sembolü kabul edildiğinden ve yaşam üzerinde muazzam etkileri olduğu düşünüldüğünden, bunların dallarına bağlanır ve dileğin gerçekleşmesi beklenir. Günümüz Türkiye’sinde bu eski gelenek halen devam etmektedir. Temelinde ise doğadaki her varlığın bir ruhu olduğu inancı yatmaktadır.
Köpek Ulumasının Uğursuz Sayılması:
Şamanizm’de köpekler ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.
Gidenin Arkasından Su Dökmek:
Şaman kültüründeki suyun kutsallığı olgusunun doğurduğu adettir. Su berekettir, kutsaldır. “Su gibi çabuk dön, ak geri gel, ak çabuk, kazasız belasız git” demek için su dökülür gidenin arkasından. Ayrıca su içerken elle başı desteklemekte bir Şaman geleneği kalıntısıdır. Su içerken insanın aklı başından kaçmasın diye kafa elle tutulurmuş.
Mezarların Ayak Ucundaki Su Oyuğu:
Mezarların ayak ucunda bulunan küçük suluklar; ruhların susadıkları zaman kalkıp oradan su içmeleri inancına dayanır. Ayrıca kuşların, böceklerin o suluklardan su içmesinin, ölmüş kişinin ruhuna fayda edeceğine inanılır. Şaman kültüründe, ayinlerde kullanılan yardımcı ruhlar, kuş biçiminde tasvir edilmişlerdir. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şamanlara, gökyüzüne yapacakları yolculukta yardımcı olmaktadır. Şöyle ki şamanizme göre Gök tengrinin tahtı ve uçmag göklerde arşın üzerindedir. Şamanların öldükten sonra ki tek arzuları bu tahta varıp uçmaga yani cennete girebilmektir. Bu yüzden de ruhlarının kuş şekline girip uçmasını arzu ederler. Ayrıca Şamanizm de ruhun nefeste taşındığına inanılır, o yüzden hapşuruğun hızıyla kişinin ruhu ağızdan çıkıvermesin diye hapşurana çok yaşa denilir.
40 Sayısı:
Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür. 40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semavi dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, Eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde Şaman veya totem gelenekleri bulunmaktadır. Bebek doğduktan 40 gün sonra bebeği “kırklama” eylemini de dahil edebiliriz.

Alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.