31 Ekim 2018 Çarşamba

KİM DEMİŞ TARİH SIKICIDIR DİYE?


Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz gibi değilse eskiden İngiltere'de bu işlerin nasıl yapıldığını düşünün, 1500'lerde İngiltere'de işler şöyle yapılıyordu:
İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı . Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.
Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. İngilizce'deki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' (Don't throw the baby out with the bathwater) deyimi buradan gelmektedir.
Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, bö cekler) çatıda yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. İngilizce'deki 'kedi-köpek yağıyor' (It's raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.
Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu. Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.
Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır.
Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman (thresh) seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı 'thresh hold' (saman tutan; Türkçesi eşik idi.

Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu... Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu. ' Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük' (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old) tekerlemesinin menşei budur. Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı .
Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı. Birisinin eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna 'yağ çiğnemek' (chew the fat) adı veriliyordu.
Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.
Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı . Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu.
Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.
Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu.
İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı . Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti 'graveyard shift') denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur ('saved by the bell') bazıları da 'ölü zilci' (dead ringer) olurdu.
Gerçekler bunlar:
Kim demiş tarih sıkıcıdır diye:
Ortaçağda Avrupa'daki rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı. Kastilya Kraliçesi İsabella bile 50 yıldan fazla süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı. Kirlilik adeti Amerika'ya da bulaşmış Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde ''banyo yapmayı yasaklayan'' ya da belirli kısıtlamalar getiren kanunlar çıkarılmıştı. Philadelphia' da ise kanunla bir ay içinde birden fazla banyo yapan insanlar cezaevine gönderiliyordu.
Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa'da lazımlıkları sokaklara boşaltma adeti 17. yüzyıla kadar sürdü. Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü.

1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti. 19. yüzyıla gelindiğinde, kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti...
Dimitrov TESLA
Vesile hanimdan alıntidır.
Tarihi romanlari okuyanlar bu tarz ayrıntılara mutlaka rastlamışlardır...😊

30 Ekim 2018 Salı

HAYVANLARDA GÖRÜLEN YÜKSELİŞ BELİRTİLERİ


Günlük yaşantımızda bilmediğimiz bir şeyi başkalarını izleyerek, gözlemleyerek öğreniriz, öyle değil mi? Bu hikayemize konu olan köpek Negro da aynısını yapıyor, tabi işin içine biraz da kurnazlık katarak 🙂
Negro; Kolombiya’daki bir üniversitenin kampüsünde yaşayan bir köpek. Üniversite çalışanları tarafından sahiplenilmiş. Bu sevimli dostumuz kampüs içerisinde serbestçe takılıyor, öğrencilerle oyunlar oynayıp onlardan yiyecekler alan bir şeyler kapıyor. Ama onu asıl farklı kılan ise öğrencilerin para verip yiyecek aldığını gözlemledikten sonra kendisinin de aynı işe kalkışması! Üstelik para diye ağaç yapraklarını kasiyere yutturması da cabası!

Karşınızda Kolombiya’daki bir teknik üniversitenin kampüsünde yaşayan akıllı ve bir o kadar da kurnaz köpek Negro!



Köpek Negro
Köpek Negro

Üniversite personelinin sahiplenip baktığı köpek Negro kampüs içerisinde serbestçe dolaşabiliyor.

Görünüşe göre bu uyanık köpek ödemeleri ağaç yaprakları ile yaparak sonsuz bir hizmet alma yolunu bulmuş 🙂


Köpek Negro
Köpek Negro

Öğrencilerin bir şeyler vererek karşılığında yiyecek aldığını farkeden Negro, ağzında bir yaprakla üniversite kantinine geldi.


Akıllı köpek ağzındaki yaprağı “ister kabul et, ister etme” edasıyla kantin çalışanının önüne bıraktı.



Negro ödeme esnasında

Negro’nun bu hareketiyle şok olan kasiyer, bu sevimli müşteriyi kaybetmemek için ona kurabiye satmak zorunda kaldı 🙂


Kullanılan para biriminin fazla popüler olmamasından olsa gerek, kasiyerler Negro’ya günde sadece birkaç kez satış yapıyor.

Bu kurnaz köpek zekası ile herkesi hayretler içinde bırakıyor…

GERÇEKLEŞMEKTE OLAN DEĞİŞİM SADECE İNSANLARI DEĞİL HAYVANLARIN BOYUTUNU VE ZEKA SEVİYELERİNİ DE BELİRGİN BİR BİÇİMDE YÜKSELTMEKTEDİR. 
ORNEĞİN ÇİNDEKİ BİR HAYVANAT BAHÇESİNDE UYANIK BİR PANDA DAHA FAZLA YEMEK VE KLİMALI BİR ODA İÇİN HAMİLE TAKLİDİ YAPMIŞTIR.
https://t24.com.tr/haber/panda-yemek-icin-hamile-taklidi-yapmis,269130

MESELA İŞARET DİLİNİ ÖĞRENEN GORİL COCO İNSANLARA BİLGELİK DOLU MESAJLAR VERMİŞTİR.

https://www.youtube.com/watch?v=W5KwuCOKD_8

BU TARZ BİLGİLERİ ARAŞTIRDIKÇA BULABİLİR ÖRNEKLERİNİ SİZLERDE ÇOĞALTABİLİRSİNİZ. YAKIN ÇEVRENİZDEKİ HAYVANLARA OLAN TAVIRLARINIZ SİZİN MEDENİYET VE FARKINDALIK SEVİYENİZİN BİRER AYNASIDIR, BİR HAYVANI DOYURMAK, İMKANI OLANLARIN ONLARA SICAK BİR YUVA SAĞLAMASI, HİÇBİRŞEY YAPAMAYANLARIN ONLARA OLAN İLGİSİ VE SEVECEN TAVIRLARI BİLE BAZEN YETERLİ GELECEK, ADETA BİR KELEBEK ETKİSİ İLE BU FREKANS YAYILACAK VE SCHUMAN REZONANSINA KATKIDA BULUNACAKTIR.


SEVGİ İLE KALIN VE LÜTFEN TÜM CANLILARA MERHAMETLİ DAVRANIN... 
DİMİTROV TESLA 

PİRAMİT ENERJİSİ VE ORGONİT BAĞLANTISI



Sudan’da sayısız piramit olduğunu ve buradaki piramit sayılarının Mısır’dan bile daha fazla olduğunu biliyor muydunuz? Ancak, Güney Amerika’da dünyanın geri kalan piramitlerinin hepsinden daha çok Piramit vardır. Bazı nedenlerden dolayı, antik adam binlerce Piramit’i dünyaya açtı ve bugün araştırmacılar, kesin amacının ne olduğuna dair bir kanıt bulmuş olabilirler.

Piramitler şüphesiz gezegenimizde şimdiye kadar yapılmış en büyük küresel fenomenlerden biridir. Peki neden insanlar yada ''başkaları'' öncelikle bu megalitik yapıları yarattılar?
Birçoğu, onbinlerce kilometre ayrılmış olsa bile inanılmaz benzerlikler paylaşıyor ve ana bilim adamları antik kültürlerin uzak geçmişte yolları geçmediğini söylese de, bu nasıl mümkün olabiliyor?
David Wilcock’un Rus piramit çalışmalarından bahsettiğini duyduğumdan beri bu şekilden ve çevresindeki tüm gerçekliği nasıl etkilediğinden çok etkilendim.
Muhtemelen megalitik yapıların en tanınmış öğelerinden biridir, ancak bu sitelerin nasıl inşa edildiği ve gerçek amaçlarından başka bir eski gizem olarak kaldıkları, ancak bunlar hakkında keşfedilenler, gerçek yaratma amaçlarına ışık tutabilir.
Volodymyr Krasnoholovets , Ukrayna’daki Fizik Enstitüsü’nden ünlü bir bilim adamıdır ve on yıl boyunca değişen yükseklik ve oranlardan çok sayıda piramit araştırmıştır. Rus hükümeti, çalışmalarını Moskova’nın dışında 144 fit uzunluğunda bir piramit yapması için onayladı.
Piramitlerin etkileri konusundaki keşiflerinin kısa bir özeti aşağıdaki sıralanmıştır:
 1. Organizmaların bağışıklık sistemi gelişti (kan lökosit kompozisyonu arttı).
2. Geliştirilmiş doku yenilenmesi gözlemlendi.
3. Piramidde 1-5 gün depolanan tohumlar verimde % 30-100 artış gösterdiler.
4. Göl Seliger piramidinin inşasından kısa bir süre sonra bölgenin üzerinde belirgin bir ozon iyileşmesi görüldü.
5. Piramit araştırma alanlarının yakınındaki deprem aktivitesi ''ciddiyet ve boyut bakımından'' azaldı.
6. Piramitlerin yakınlarındaki şiddetli hava akımlarınında azaldığı belirlendi.
7. Güney Rusya’da (Bashkiria) inşa edilen piramitlerin petrol üretimi üzerinde olumlu etkisi olduğu görülürken, petrolün% 30 daha az viskoz hale geldiği ve petrol kuyularının verimi, Moskova Petrol ve Gaz Akademisi tarafından yapılan testlere göre arttı.
8. Piramit enerjisi alanına maruz bırakılmış tuz ve biber yutan 5000 tutuklu üzerinde bir araştırma yapılmıştır. Test denekleri şiddet oranını büyük ölçüde azalttılar ve genel davranış biçimleri ''medeni davranış'' şekilleri eskisine oranla gelişme gösterdi.
9. Standart doku kültürü testleri virüsler ve bakteriler tarafından enfeksiyondan sonra hücresel dokunun sağkalımında bir artış olduğu rapor edildi.
10. Radyoaktif maddelerin, piramit içinde azaltılmış radyasyon seviyesi gösterdiği belirlendi.
11. Kondansatörlerin kendiliğinden şarj edilmesi ile ilgili ilginç raporlar mevcuttur.
12. Fizikçiler, süperiletkenlik sıcaklık eşiklerinde ve yarı iletken ve karbon nano malzemelerin özelliklerinde önemli değişiklikler tespit etti.
13. Piramidin içindeki su eksi 40 santigrat derecede sıvı halini korudu. Ancak herhangi bir şekilde ''ani hareket ettirilmesi'' yada darbeye maruz kalması durumunda anında katı hale dönüştü.

Piramitlerin kullanımı ile gezegeni yüzyıllar boyu çevresel kirlilikten iyileştirebilir, bir zamanlar soyu tükenmiş bitki türlerini canlandırabilir, vücudumuzu iyileştirebiliriz vb. Bunlar mevcut bilgilerle doğrulayabildiğimiz birtakım gelişmelerin sadece birkaçıdır.
Şüphesiz ki bu alanda yapılacak daha çok çalışma daha yeni verilerin oluşmasına ve geleceğin inşaasına pozitif yönde katkılar sağlayacaktır.
ORGONİT NEDİR PİRAMİTLER İLE OLAN BENZERLİKLERİ NELERDİR?

Dr. Wilhelm Reich ve Orgonit

Orgon Enerjisini 1897-1957 yılları arasında yaşamış olan Dr.Wilhelm Reich keşfetmiştir. Dr.Wilhelm Reich’in Orgon enerjisi ile çalışmalara başladığı tarih bilinmese de 1954 yılına kadar olan sürede çalışmalarına devam etmiştir.
Dr.Wilhelm Reich Japonya’da Qi,Yunanistan’da eter, Çin’de  chi genel manada ise Prana olarak da bilinen evrensel yaşam enerjisini ortaya çıkaran ve bunun üzerinde çeşitli çalışmalar yapmıştır.

                      ORGONİTİN ETKİLERİ 

NEGATİF İYON

Orgonitler, doğada en çok dağ, deniz kenarı, şelale ve ormanlık alanlarda bulunan sağlıklı negatif iyon oluştururlar.

EMF

Elektromanyetik radyasyon yayan cep telefonu, televizyon, bilgisayar ve daha pek çok elektronik aletlerin zararlarından korur.

HÜCRE

Hücrenin titreşim frekansını yükselterek sağlıklı hücreler oluşur. Endokrin, bağışıklık sistemini güçlendirmektedir.

ALKALİ SU

Orgonit sürahi altığı kullanarak bekletilen içme suyunun ph değeri artar. Sağlığınız için sağlıklı su için.

TOKSİN

Vücuttaki zararlı toksinlerin hızla atılmasına destek olur. Bu süreç 2 -14 gün arası kişiden kişiye göre değişmektedir.

BÜYÜME

Sebze, meyve veya bitkilerinizin sağlıklı büyümesini destekler.

UYKUSUZLUK

Yanınızda bulundurduğunuz orgonit sayesinde kaliteli uyku ev kaliteli rüya görmeniz mümkün olabilecektir. Uyku sorunu yaşayanlara etkisi vardır.

KONSANTRASYON

Dikkat ve konsantrasyon güçlendirir. Sezgileri arttırarak ruhsal büyümeye katkısı olur.

DNA

DNA 'ları hasarlardan korur.

29 Ekim 2018 Pazartesi

DONDURULMUŞ İNSANLAR HAYATA DÖNMEYİ BEKLİYOR


Dünyanın dondurulmuş ilk insanı James Bedford, cryo tüpü içindeki bekleyişinin 50. yılını tamamladı. Dondurulan insanları hayata döndürmek henüz mümkün olmamasına rağmen bu özel dondurma işlemi kendi endüstrisini yaratmış durumda.
Vanilla Sky, Forever Young gibi birçok bilim-kurgu yapımına konu olan insanları dondurarak hayata döndürme fikri aslında gerçek hayatımıza düşündüğümüz kadar uzak değil. Çoğumuza imkânsız gelse de günümüzde bilmedikleri bir geleceğe uyanmayı bekleyen 250’den fazla dondurulmuş insan var.
1960’larda bir grup bilim insanı, insanları dondurma projesi üzerine deneyler yapmayı hızlandırdılar. Planlarına göre gelecekte gelişen teknoloji ile dondurulan insanların hastalıklarını tedavi etmek ve onları hayata geri döndürebilmek mümkün olacaktı.
Teknolojik gelişmeler henüz dondurulmuş insanların yaşamasını sağlayacak seviyede değil. Buna rağmen her geçen gün insan dondurma yöntemine talep artıyor. Teknolojik gelişmelerden umutlu 1500’den fazla insan öldükten sonra dondurulmak için sözleşme imzalamış durumda.
İnsanları dondurarak koruma fikri ilk olarak 12 Ocak 1967’de James Bedford’un düşük sıcaklıklara dayanıklı cryo tüpünde saklanmasıyla pratiğe döküldü. Kaliforniya Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan James Bedford tedavisi mümkün olmayan bir böbrek kanseri türüne yakalandı. Akciğerlerine de metastaz yapan böbrek kanserinin tedavisinin mümkün olmadığını anlayan 73 yaşındaki Bedford dondurulmak için gönüllü oldu.
Bedford, 12 Ocak 1967’de kanserden vefat ettikten birkaç saat sonra Cryo-biyolog Robert Prehoda, biofizikçi Dante Brunoi ve Kaliforniya Canlı Dondurma Topluluğu Başkanı Robert Nelson’un gözetiminde donduruldu. Birkaç gün sonra Bedford’un bedeni, kuru buz ile paketlenmiş yalıtımlı özel bir kutuya yerleştirildi.
Daha sonra, Bedford sıvı nitrojenle dolu (- 196) derecedeki büyük bir konteynıra batırıldı. Birkaç farklı yere taşındıktan sonra Bedford’un bedeni son olarak Arizona’daki “Alcor Life Extension Foundation” adlı kuruma götürüldü ve hala burada muhafaza ediliyor.
Alcor ve diğer dondurma işlemi yapan kurumlarda benzer teknikler kullanılıyor. Öldükten sonra bu kurumlara getirilen kişilerin kanları damarlarından boşaltılıyor. Daha sonra bu kişilerin vücutlarına antifriz ve organları korucuyu kimyasal bir karışım dolduruluyor. Bu işlemden sonra bedenler -196 derecedeki sıvı nitrojenli tüplere yerleştiriliyor.
Bedford resmi olarak ölü kabul ediliyor, ancak tıbben tamamen ölü olmadığı biliniyor. Bedford’un organları 50 yıldır cryo tüpünde bozulmadan korunuyor.
Bazı bilim insanları, Bedford’un dondurulmasından bu yana dondurma yöntemlerinin geliştiğini öne sürüyor. Şimdi ise bir kısmı, dondurulmuş insanların vücutlarını hayata geri döndürmektense bireylerin saklanan anılarını kurtarmak ve onları bir robot sistemine aktarabilmek üzerine çalışıyor. Bazı bilim insanları ise bu insanları hayata geri döndürmenin imkânsız olduğu görüşündeler.
İngiliz tıp profesörü Barry Fuller, dondurulmuş insanları tekrar canlandırmak hala uzak bir hayal olsa da bu yöntem özellikle organların cryo tüplerde korunmasında ve organ nakillerinde kullanılmasında işe yarayabilir diye belirtiyor.
                                              Mahkemelik vakalar
Dondurma konusunda hukuki olarak da bazı sorunlar çıkabiliyor. Özellikle de dondurulacak insanların aile üyeleri arasında anlaşmazlıklara sık rastlanıyor. Anlaşmazlıklar birçok defa mahkemeye taşındı. Örnek vermek gerekirse İngiltere’de 2016'da bir annenin ölen 14 yaşındaki kızını cryo tüpünde saklama isteği çocuğun babasının itirazlarına rağmen hukuki olarak onaylandı.
Bir diğer örnek ABD’de Colarado’da 2011’da yaşandı. Mary Robbins isimli bir kadının dondurulma isteği çocuklarının itirazlarına rağmen yargıç tarafından kabul edilmesi gösterilebilir.
Dondurulacak kişinin parasının yakınlarına kalmaması ailedeki itirazların önemli nedenlerinden olabilir. Çünkü dondurulacak kişilerin maddi varlıklarının bir bölümü dondurulma masraflarına harcanıyor, kalan kısmı ise hayata dönecekleri zamanda kullanmaları amacıyla kendi adlarına faiziyle birlikte birikiyor.
Günümüzde canlıları dondurma işlemi başlı başına bir endüstriye dönüşmüş durumda. İşlemi gerçekleştiren şirketler, bu yöntemin işe yaramayacağını ileri sürenlerin yeterli delillere sahip olmadıklarını savunuyor. Ayrıca şirketler, bireylerin beyinlerindeki bilgi yok olmadan ölü olarak sayılamayacağını ve olası bir bilgi kaybının düşük sıcaklıklarda engellendiğini iddia ediyor.

Peki, dondurma işleminin maliyeti ne kadar?

İnsanları dondurma işlemi sadece ABD ve Rusya’da gerçekleştirilmekte.
Peki, dondurma işleminin maliyeti ne kadar? The Guardian’ın haberine göre ABD'de tüm vücut 200 bin dolara sadece kafa ise 80 bin dolara dondurulabiliyor. Rusya’da ise tüm vücudu saklama fiyatı 36 bin dolar, sadece kafayı dondurmak ise 18 bin dolara mal oluyor. Sadece kafasını donduran kişiler ise ileride vücutları olmasa dahi beyinlerindeki bilgilerin bir robota transfer edilebileceğine inanıyorlar.
2015’te, Robert McIntyre, ilk defa bir memeli hayvanın beynini dondurduktan sonra tekrar canlandırmayı başardı. Dondurulan tavşan beyni, tekrar canlandığında fonksiyonlarını yerine getirmeye devam etti. Bu yeni gelişme, dondurulan insanların hayata döndürmek için bir umut olarak görülmeye başlandı.
Şu anki bilgilerimiz dâhilinde, dondurulan insanların canlandırılması fikri birçoğumuz için sadece bilim-kurgu filmlerinde görülebilecek gerçek dışı bir şey olabilir.
Ancak şu anda yaşadığımız birçok gelişme, geçmiş dönemdeki insanlar için de bu denli gerçek dışı görünüyordu. Belki de bir gün gazete manşetlerinde “Dondurulan ilk insanın uyanışı” haberleri yer alacak. (ŞP/HK)
Kaynaklar:

https://www.youtube.com/watch?v=315nVHTY_pY

28 Ekim 2018 Pazar

2. ELİZABETH İN 43 NESİLLİK SOY AĞACI

Kraliyet ailesinin soyunda bakın kim var?

Tarihçiler ve soybilimciler , II.Elizabeth’in 43 nesil aile ağacını izledikten sonra İslam’ın kurucusu Hz.Muhammed’e dayandığını söylüyor. 
İlk iddia 1986 yılında İngiliz Kraliyet Otoritesi tarafından kurulan Burke’s Peerage ile ortaya çıktı. Bazı tarihçiler tarafından itiraz edilmesine rağmen , ortaçağ İspanya’sının şecere kayıtları ve aynı zamanda Mısır’ın eski büyük müftüsü Ali Gomaa tarafından da doğrulanıyor.
Burke’s Peerage tarafından yapılan çalışmada Kraliçe’nin Hz.Muhammed’e olan bağlantısı resmen onaylandı.
Burke’ün yayın yönetmeni, 1986’da kraliyet ailesi adına güvenliği arttırmak için Başbakan Margaret Thatcher’a yazdı.
Kraliyet ailesinin Muhammed peygamberden gelmesi , kraliyet ailesini Müslüman teröristlerden sonsuza kadar korumaz.”
Bağlantının farkına varmak pek çok kişi için sürpriz olurdu, diye ekledi, “İngiliz halkının, Muhammed’in kanının kraliçenin damarlarında aktığı pek bilinmemektedir. Ancak tüm Müslüman dini liderler bu gerçekle gurur duyuyorlar. ”

OLAYIN ARKA PLANI

Emevî Devleti, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra kurulan bir Arap halifesiydi.Kafkasya’dan (Avrasya) İberya Yarımadası’na (Müslüman İspanya, Portekiz, Andorra ve Cebelitarık) 15 milyon km2’yi aşan büyük bir güçtü. Tarihteki en büyük beşinci imparatorluktu ve 62 milyon insanı yönetiyordu (o zamanlar dünya nüfusunun% 29’u).

SOY

l-Qasim, İspanya’da bir bölge olan ve 1042’de ölümüne kadar hüküm süren Seville’nin hükümdarı oldu. İki halef sonra torunu Muhammed Al-Mu’tamid 1071’de Cordoba’nın kontrolünü Abbasiler olarak ele geçirdi.
1091’de Abbasi Krallığı, Fas’ın Berberi imparatorluk hanedanlığı olan Almoravid hanedanının eline geçti. Berberler, Kuzey Afrika’ya özgü bir etnik gruptur.
Zaida’nın temsili resmi.
El-Qasim’in Zaida adında bir kızı vardı. Almoravids tarafından Abbasi krallığına düzenlenen saldırı sırasında, Kral Alfonso VI , İspanyol Kral Leon, Castille ve Galiçya mahkemesinden kaçan bir mülteci Müslüman kızdı.
Zaida, Roma Katolikliğine döndü ve Kral Alfonso VI ile evlendi. Vaftizinden sonra ismini Isabella olarak kabul etti. Ve o evlenmenin ardından üç çocuk dünyaya geldi.
İki yüzyıl sonra , 1352 yılında Zaida ve King Alfonso’nun torunu olan Maria de Padilla , Castille Kralı Peter ile cocuk yapmaya karar verdi ve dört çocuk doğdu , o çocukların iki tanesi de Kral Üçüncü Edward’ın çocuklarıyla evlendi.
Nesiller sonra, Kraliçe Elizabeth doğdu ve ona hem Batı hem de Doğu medeniyetlerinden gelen renkli bir soyadı getirdi.

Ancak İngiliz dergisi The Spectator, Zaida’nın kökeninin ‘tartışmalı’ olduğuna dikkat çekiyor. Bazı tarihçiler onun Peygamberin soyundan gelen halifesinin kızı olduğuna inanırlar. Diğerleri onun ailesiyle evlendiğini söylüyor.

YAZILI SOY BU ŞEKİLDE ;

Elizabeth II, Birleşik Krallığın Kraliçesi – kızı
George VI, Birleşik Krallığın Kralı – oğlu
George V, Birleşik Krallığın Kralı – oğlu
Edward VII, Birleşik Krallığın Kralı – oğlu
Victoria, Birleşik Krallığın Kraliçesi – kızı
Edward, Duke of Kent and Strathearn – oğlu
George III, Büyük Britanya Kralı – oğlu
Frederick, Wales Prensi – oğlu
George II, Büyük Britanya Kralı – oğlu
George I, Büyük Britanya Kralı – oğlu
Sophia, Hanover’ın Seçkini – oğlu
Elizabeth of Bohemia – oğlu
James I/VI,  İngiltere, İrlanda & İskoç Kralı– oğlu
Mary, İskoç Kraliçesi – oğlu
James V, İskoç Kralı – oğlu
Margaret Tudor – kızı
Elizabeth of York – kızı
Edward IV, İngiltere Kralı – oğlu
Richard Plantagenet, York Dükü – oğlu
Richard of Conisburgh, Cambridge’in Kontu – oğlu
Isabella Perez of Castille – kızı
Maria Juana de Padilla – kızı
Maria Fernandez de Henestrosa – kızı
Aldonza Ramirez de Cifontes – kızı
Aldonza Gonsalez Giron – kızı
Sancha Rodriguez de Lara – kızı
Rodrigo Rodriguez de Lara – oğlu
Sancha Alfonsez, Infanta of Castile – kızı
Zaida (aka Isabella) – kızı
Al-Mu’tamid ibn Abbad, Seville Kralı – oğlu
Abbad II al-Mu’tadid, Seville Kralı – oğlu
Abu al-Qasim Muhammad ibn Abbad, Seville Kralı – oğlu
Ismail ibn Qarais – oğlu
Qarais ibn Abbad – oğlu
Abbad ibn Amr – oğlu
Amr ibn Aslan – oğlu
Aslan ibn Amr – oğlu
Amr ibn Itlaf – oğlu
Itlaf ibn Na’im – oğlu
Na’im II al-Lakhmi – oğlu
Na’im al-Lakhmi – oğlu
Zahra bint Husayn – kızı
Husayn ibn Hasan – oğlu
Hasan ibn Ali – Hz.Ali
Bu yazıyı aktardığım sitenin linki: https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/07/24/hz-muhammedin-soyunda-bakin-kim-var/ şeklindedir. 
Konuyla ilgili araştırma yapmış ve bir sonuca ulaşabilmiş olanların yorumlarını bekliyorum, iddialar kafa karıştırıcı ve kesinlikle araştırılması gerekiyor, kutsal değerlere asla saygısızlık yapmam, böyle bir iddia bircok din alimince gurur verici olarak görülse de bazı çevreler tarafından hakaret ve saldırı olarak nitelendirilebilmektedir. Gurur duymak & hayıflanmak yada tepkisiz kalmak arasında bir seçim yapabilmekten ziyade, haberin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını anlayabilmemiz için sanırım kısıtlı imkanlara rağmen daha derinlemesine araştırma yapmak zorundayız. 
İddiayı destekleyecek yada çürütecek kaynaklara sahipseniz lütfen yorum kısmına eklemeyi ihmal etmeyin, eğer haber sadece sansasyon peşinde koşan bir kesimin asılsız bir tezinden ibaretse ve bunu kanıtlayacak donelere sahipseniz bu makalenin burada durması elbette benide rahatsız edecektir. Saygılarımla...