31 Aralık 2018 Pazartesi

NİKOLA TESLA VE 3 & 6 & 9 UN GİZEMİ


Tesla, bu sayıların çok önemli olduğunu iddia etti fakat uzun yıllar ne demek istediğini kimse anlayamadı.
“Üç, altı ve dokuzun ihtişamını bilseydiniz, evrenin anahtarını elinizde tutardınız.” - Nikola Tesla
Takıntısı sıradan rakamlara değil, özellikle de bu 3 rakama idi: 3, 6 ve 9 
Gezegenin etrafındaki üç, altı ve dokuz sayılara bağlı düğüm noktalarını o dönemde hesaplamıştı.
Peki ama neden bu rakamlar?

Nikola Tesla dünyanın anlamasını sağlamak için ne yaptı?

NOT: Anlayabildiğim kadarını anlatmaya çalışacağım, umarım kafanız daha da karışmaz.
Öncelikle tüm evrenin matematiksel bir kod ile şifrelendiğini anlamalıyız. Evrenin neresinde olursanız olun kabul ettiğimiz mevcut rakamlar değiştirilmediğince 1 + 2 her zaman 3'e eşit olacak! Evrendeki her şey sayısal algımızda bu yasaya uymakta ve bize bu sonucu vermektedir.
Evrende kendiliğinden oluşan şekil ve desenler, doğada keşfettiğimiz oran ve şekiller, galaksiler, yıldız oluşumları, evrim ve neredeyse tüm doğal sistemlerde bu imza vardır. Bu adeta yaratıcının parmak izi ''Altın Oran'' ve ''Kutsal Geometri'' dir.
Bir hücreyi yada Bir atomu incelediğimizde karşımıza çıkan desenin, belli bir modelden başlayıp sayıları ikiye katlayarak devam ettiği “İkili Sistem” ile karşılaşırız. Hücreler ve embriyolar her zaman bu kutsal kalıbı takip ederek gelişir: 1, 2, 4, 8, 16, 32, 64, 128, 256…
Bazıları bu kalıpları Tanrı'nın Blueprint'i olarak adlandırmaktadır.
Matematik, bu benzetmeyle yola çıkarsak aslında:  Yaratıcı nın Parmak İzidir. 
Girdap matematiğinde (torus anatomi bilimi) kendisini tekrar eden bir kalıp vardır: 1, 2, 4, 8, 7 ve 5, ve böylece 1, 2, 4, 8, 7, 5, 1, 2 4, 8, 7, 5, 1, 2, 4…
Gördüğünüz gibi 3, 6 ve 9 bu düzenin dışındadır. Bilim adamı Marko Rodin, bu sayıların “akı alanı” olarak adlandırdığı üçüncü ve dördüncü boyuttan bir vektörü temsil ettiğine inanmaktadır. Bu alanın diğer altı noktanın enerji devresini etkileyen daha yüksek boyutlu bir enerji olması gerekmektedir.
Marko Rodin'in öğrencisi olan Randy Powell, bunun Tesla'nın ustalaştığını bildiğimiz, serbest enerjinin gizli anahtarı olduğunu söylemektedir.

Bu kodu anlayabilmek için şu yolu izleyelim:

1'den başlayalım, iki katına 2 oldu; 2 iki katına 4; İki katına 8,  İki katına 16'ya ulaşırız. bu, 1 + 6 anlamına gelir ve bu, 7'ye eşittir; 16 nın iki katı 32'dir, 3 + 2 eşittir 5'e (eğer 14'e 5'ini almak isterseniz 7'ye iki katına çıkabilirsiniz); 32'nin iki katı 64'tür (5'in iki katı 10'dur); Devam edersek, aynı deseni izlemeye devam edeceğiz: 1, 2, 4, 8, 7, 5, 1, 2…
Eğer 1'den başlayarak geriye doğru başlarsak yine aynı kalıbı sadece tersten alırız: Birinin yarısı 0,5 (0 + 5), 5'e eşittir.
Gördüğünüz gibi 3, 6 ve 9'dan bahsedilmiyor! Sanki bu kalıbın ötesindeler, ondan özgürler.
Ancak, onları iki katına çıkarmaya başladığınızda garip bir şey var. İki katına 6, 6; 6'ya iki katına çıkması 12 ile 3 olur; Bu düzende 9'dan söz edilmez! 9'un da ötesinde, her iki kalıpta da tamamen özgür.
Fakat 9'u iki katına çıkarırsanız, bu her zaman 9: 18, 36, 72, 144, 288, 576…

Buna Aydınlanma Sembolü denir!

Büyük Giza Piramidi'ne gidersek, sadece Giza'da üç büyük piramit vardır, hepsi yan yana değil, orion'un Kemerindeki yıldızların konumlarını yansıtmaktadır.
Doğanın ortak bal peteğinin altıgen karo şekli de dahil olmak üzere üç ve altı katlı simetriyi kullandığına dair birçok kanıt buluyoruz.
Bu şekiller doğadadır ve eskiler bu şekilleri kutsal mimarilerinin inşasında taklit ediyorlardı.
Üç numaralı gizemli konuda özel bir şey olması mümkün mü? Tesla'nın bu derin sırrı ortaya çıkarması ve bu bilgiyi bilim ve teknolojinin sınırlarını zorlamak için kullanması mümkün mü?

9'un muhteşemliği!

Diyelim ki 2 karşıt var, eğer istersen onları aydınlık ve karanlık olarak adlandır. Bir mıknatısın Kuzeyi ve Güney kutupları gibiler.
Bir taraf 1, 2 ve 4'tür; diğer taraf 8, 7 ve 5'tir; Tıpkı elektrik gibi, Evrendeki her şey bu iki kutup tarafı arasında sallanan bir sarkaç gibi bir akıntıdır: 1, 2, 4, 8, 7, 5, 1, 2… (ve hareketi hayal ediyorsanız sembol sonsuzluğu temsil eder)
yumru
Ancak, bu 2 taraf 3 ve 6 tarafından yönetilmektedir; 3 1, 2 ve 4'ü, 6'sı 8, 7 ve 5'i; ve eğer kalıba yakından bakarsanız, daha da şaşırtıcı: 1 ve 2, 3'e eşittir; 2 ve 4, 6'ya eşittir; 4 ve 8, 3'e eşittir; 8 ve 7, 6'ya eşittir; 7 ve 5, 3'e eşittir; 5 ve 1, 6'ya eşittir; 1 ve 2, 3'e eşittir ...
Daha yüksek bir ölçekte aynı model aslında 3, 6, 3, 6, 3, 6…
Fakat bu iki taraf bile, 3 ve 6, muhteşem bir şey gösteren 9 tarafından yönetilmektedir.
3 ve 6 modeline yakından baktığımızda, 3 ve 6'nın 9, 6 ve 3'ün 9'a eşit olduğunu, tüm sayıların birlikte 9'a eşit olduğunu, her ikisinin de 3 ve 6'yı hariç bırakmanın her iki yolunu da eşitlediğini anlarsınız!
Yani 9 her iki tarafın birliği demektir. 9 Evrenin kendisidir!
Titreşim, enerji ve frekans!
3, 6 ve 9!
“Evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız, enerji, frekans ve titreşim açısından düşünmelisiniz.” - Nikola Tesla
Bu sözcükte oldukça derin felsefi bir gerçeklik vardır...
Sadece bu kutsal bilgiyi günlük bilime uygularsak neler başarabileceğimizi hayal edin…
“Bilim, fiziksel olmayan fenomenleri incelemeye başladığı gün, 10 yıl içerisinde asırlar boyunca yapılan gelişmelerden çok daha fazla yol katedecektir..”  - Nikola Tesla

İnsanlık olarak 100 yıl önce senin ulaştığın seviyenin hala gerisindeyiz, 7 ocak 1943 de hayata gözlerini yumdun, o günden beri senin yolunda ilerleyenlerin ilham kaynağı ve ışığı oldun, hayalin tüm dünyaya ücretsiz elektrik verebilmekti, insanlara: ''Eğer nefretinizi elektriğe çevirebilseydiniz, bu tüm dünyayı aydınlatmaya yeterdi'' dediğinde seni anlayamadılar. Birçok icadının patentini çaldılar ve tarihe isimlerini yazdırdılar, sana gelip durum anlatıldığı zaman ''Olsun, o da çok çalışıyor, patent & para & pul benim için önemli değil'' diyebilecek kadar altın kalpliydin...

Hermes'in öğretilerinde çok önemli bir yer kaplayan, Sokrates'in öğretilerinin özü olan, Yunus Emre'nin ''Tüm farkındalıkların zemini'' diye tarif ettiği (KENDİNİ BİLMEK) kavramına dikkat çekebilmek için ''İnsanlar dış dünyada olup bitenler ile o kadar meşgul ki, kendi iç dünyalarında olup bitenden haberleri yok'' dedin, seni yine anlayamadılar...

''Ben ışığın bir parçasıyım, ışık benim 6 duyumu da harekete geçirir, O'nu görürüm, O'nu duyarım, O'nu koklarım, O'na dokunur, O'nun hakkında düşünürüm, 6. hissim bağlantımı her zaman canlı tutar'' dediğin zaman senin için ''Hem Dahi hemde Kaçık'' dediler. ne yazık ki seninle sohbet eden o şanslı bireyler, seni algılayacak kapasiteye henüz ulaşamamışlardı...

Bugün insanlar dünya küre midir, düz müdür, geoit midir, armut şeklinde midir, oyuk mudur, yamuk mudur vs şeklinde bir birlerine düşüyorlar, bir fikri savunan diğer fikri savunanı ahmaklıkla suçluyor ve alay ediyor, konuyla ilgili Isaac Asimov: ''İnsanlar dünyanın düz olduğuna inandıkları zaman haksızdılar, Dünyanın küre şeklinde olduğunu düşündüklerinde de haksızdılar, Fakat eğer dünyanın küre şeklinde olduğuna inanmanın, düz olduğuna inanmak kadar yanlış olduğuna inanıyorsanız, sizin bakış açınız bu ikisinin toplamından daha yanlıştır'' demiştir... Senin bu konuyla ilgili yapmış olduğun açıklamansa: ''Dünya bir alemdir, bir gezegen değildir, bu bir nesne olmadığı için hiçbir kenarı yoktur, dünya aslında bir düzenektir, Tesla bobinine benzemektedir, Güneş ve Ay elektromanyetik olarak (Eterik) kablosuz bir şekilde ivme alır, Bu alan aynı zamanda elektromanyetik etkileşim ile göksel cisimleri askıda tutar ve yörüngede yüzdürür, Elektromanyetizma yerçekimini çürütür, çünkü aslında karşı koymanız gereken güç yerçekimi değil semaya bağlı olan ve düzeni sağlayan Elektromanyetizma dır'' şeklinde olmuştu ve seni yine kimse anlayamamıştı...

Umarım insanlar günün birinde: Ne düşünürlerse onu yarattıklarını, ne yaparlarsa onu bulacaklarını, neyi seçerlerse aynı şeyi kendilerine çekeceklerini, neyi kınarlarsa onu yaşayacaklarını anlarlar ve nefret yerine SEVGİYİ , ego yerine VİCDANI , yargılamak yerine EMPATİ kurmayı seçerler ve bu karanlık kaostan BİRLİKTE çıkabiliriz...

Dimitrov TESLA... 

26 Aralık 2018 Çarşamba

HOLOGRAFİK EVREN VE QUANTUM İYİLEŞME



Kuantum fiziğinin anahtar prensiplerinden biri, düşünce gücünün hayatımızı şekillendirmesidir.
1900′lü yılların başında bunu çifte yarık deneyi adı verilen bir deneyle şüphe gölgesinin ötesinde kanıtladılar. Kuantum seviyede enerjinin (parçacıkların) davranışının belirleyici faktörünün gözlemcinin farkındalığı olduğunu buldular.
Aynı koşullar altındaki elektronlar bazen parçacıklar gibi davranırlar ve diğer zamanlarda dalgalar (formsuz enerji) gibi davranmaya dönerler, çünkü bu tamamen gözlemcinin neler olacağı beklentisine bağlıdır. Gözlemcinin gerçekleşeceğine inandığı şey her neyse, kuantum alanı bunu yapar.
Kuantum dünyası nasıl davranacağını bilmek için bir karar vermemizi bekler. Kuantum fizikçilerin kuantum dünyasını açıklamakta ve tanımlamakta yaşadıkları zorlukların nedeni budur.
Bizler gerçekte, kelimenin her anlamıyla, yaratım üstatlarıyız, çünkü tüm olasılıkların alanından neyi tezahür ettireceğimize ve forma sokacağımıza karar veririz.
İnsan enerji alanı her zaman etrafımızdaki kuantum alan ile etkileşir ve onu etkiler ve inançlarımızın ve niyetlerimizin enerjisi enerji alanımıza akıtılır, çünkü bunlar düşüncelerimizin ve duygularımızın enerjisiyle tanımlanır.
Düşüncelerimizin, duygularımızın, inançlarımızın ve niyetlerimizin insan enerji alanına füzyonu, varoluşumuzun her anında içimizdeki ve etrafımızdaki kuantum realiteyi sürekli olarak bilgilendirir.
Biyofizikçi William Brown’ın Rezonans Projesiyle açıklandığı gibi] realitemiz form ve alanın saf enerji hali arasında her salınım yaptığında, sabit olan ve varoluşun içine ve dışına girip çıkmayan farkındalığımız kuantum seviyede, forma geri dönüş yaptığında, alana neyin yeniden ortaya çıkacağını bilgisini verir.
Bu nedenle formsuzluğun içine her salınım yaptığımızda, sonraki anda dikkatimizle alandan neyi tezahür ettireceğimizi seçme tam ve bütün kontrolüne ve sorumluluğuna sahibiz ve bunu yapma gücümüz ve yeteneğimiz tamamıyla neye inandığımıza ve nasıl hissettiğimize dayanır.
Eğer bedenlerimiz bilincin bir yansımasıysa, o zaman bilincimiz atomlarımızın ve moleküllerimizin bedenlerimizi yaratmak için uyumlandıkları enerjisel bir mavi kopya yaratıyor. DNA üzerine yeni araştırmalarda bu enerjisel mavi kopyanın (veya insan enerji alanı) varlığının epeyce anlamlı kanıtı vardır, bu araştırma DNA’nın enerji aktardığını, aldığını ve direkt olarak alandan enerjiyi okuduğunu kanıtlıyor.
Bedenlerimiz bilincimizin holografik bir yansımasıdır ve kendimiz ile ilgili inançlarımızın genel toplamıdır. Kendimizle ilgili inançlarımızı değiştirebilirsek ve böylece insan enerji alanımızı tanımlayan enerjiyi değiştirebilirsek, o zaman bedenimiz saniyede 1044 kez forma yeniden materyalize olurken uyumlandığı enerjisel mavikopyayı değiştirebiliriz.
(Bizleri bu sonsuz Tanrı – bilincinin hem fraktal hem de holografik ifadesi yapan bilincimizin tam yapısı ve dinamikleri Nassim Haramein’in Hologfraktografik Evren teorisinde ve Olay Ufkunu Geçmek çalışmasında bulunabilir).
Deepak Chopra ''Tanrı’yı Nasıl Tanırsınız'' adlı kitabında bunu mükemmel şekilde gösteren bir hikaye anlatıyor. Bir arkadaşı jimnastik salonunda çalışırken ayağını incitti, çünkü makinelerden birini kullanmaya alışık değildi ve ayağındaki kaslar incindi. Ayağındaki ağrı sonraki bir kaç gün arttı ve yürümenin gittikçe zorlaştığını gördü, “tıbbi inceleme” ile plantar fasciitis olarak bilinen yaygın bir hastalığı olduğu bulundu. (Plantar fasciitis: Topuk altındaki fasya bağ dokusunun zedelenmesi sonrası şiddetli topuk ağrıları ile karakterize bir rahatsızlık). Topuğu ile ayağının ön tarafı arasındaki bağlayıcı doku yırtılmıştı. Arkadaşı ameliyat olmamaya, bunun yerine göğüs germeye karar verdi, ama zamanla o kadar ağrısı oldu ve yürümesi zorlaştı ki, ümitsizlik içinde Çinli bir Şifacıyı arayıp buldu. Bu Çinli adamın görünüşü sıradan idi ve mistik veya spiritüel olduğu veya şifa verme yeteneği olduğu kanıtını göstermiyordu.
Deepak Chopra’nın yaralı arkadaşı devam ediyor:
“Ayağımı nazikçe hissettikten sonra, ayağa kalktı ve omurgamın arkasında havada bir kaç işaret yaptı. Bana hiç dokunmadı ve ne yaptığını sorduğum zaman, enerji alanımda bazı düğmeleri açtığını söyledi. Bunu bir dakika yaptı ve sonra ayağa kalkmamı istedi. Ayağa kalktım ve en hafif bir ağrı duyumsaması olmadı. Hatırlayın, topallıyordum, çok zor yürüyebiliyordum.”
Devam ediyor:
“Tam bir şaşkınlıkla ne yaptığını sordum. Bedenin zihnin imge yansıması olduğunu ve sağlık halinde zihnin bu imgeyi sağlam ve dengeli tuttuğunu anlattı. Ama, yaralanma ve ağrı dikkatimizi etkilenmiş noktadan geri çekmemize neden olabilir. Bu durumda, beden imgesi bozulmaya başlar; enerji kalıpları sağlıksız, zedelenmiş hale gelir. Şifacı doğru kalıbı düzeltir – bu anında, o noktada yapılır, bundan sonra hastanın kendi zihni onu bu şekilde sürdürmenin sorumluluğu alır. (Tanrıyı Nasıl Tanırsınız, sayfa 222).
Kendimizi fiziksel bedenden daha fazlası olarak düşünmeye başlamamız gerektiğinin kesinlikle net olduğunu düşünüyorum. Gerçekte, kendimizi bir bedende organize eden ışıltılı bir enerji alanı olarak veya tezahür eden ve bedenlerimiz vasıtasıyla realitenin bu seviyesini geçici olarak deneyimleyen saf bilinç olarak düşünmemiz çok daha uygundur.
Yeni kanıtlar zihnimizin mekansız olduğunu ve beyinden bağımsız olduğunu net bir şekilde gösteriyor, bu var olmak için beyne veya bedene gereksinim olmadığı anlamına geliyor.
Bizler kim olduğumuzu düşündüğümüzden çok daha fazlasıyız ve inanmamıza yönlendirildiğimizden son derece daha fazlasıyız.
Sağlıklı ve mutlu yaşamak için enerjimizi dengeli kullanmaktır.
Bunu düşüncelerimiz arasındaki boşluğa girerek yaparız, bu boşlukta inançlarımız artık gerçekliğimizi etkilemez, çünkü, düşünmediğimiz zaman, inançlardan ve beklentilerden de özgür oluruz.
Ve bunu yaparak kendimizi evrensel prensiplere uyumlarız ve enerjimizi tüm olasılıklar alanından direkt olarak gelen enerjilere uydururuz – sevginin, nezaketin, ilhamın, tutkunun, neşenin vs yüksek frekanslı enerjilerine.
İlk adım sadece enerji olmadığımız, bedenimizde ve zihnimizde iyileşmeyi, daha mutlu, sağlıklı, canlı ve yaratıcı bir varlık olmayı teşvik eden etrafımızda her yerde bilinçli olarak erişebileceğimiz sonsuz enerji olduğu olasılığını düşünmektir.
Yaradılışın sonsuz enerjisine ve formsuz enerji olarak kendi gerçek doğanıza bağlanmaya başlar başlamaz, bedeninizin yansımasını kendi doğal haline geri getiren bedeninizdeki bu enerjilerin farkında olmaya başlarsınız.
Bedeninizin yansıması sadece dengesiz düşüncelerin, duyguların ve sınırlayıcı inançların neden olduğu enerji alanınızdaki – bilincinizdeki – karışıklık ile bozulabilir.
Işıltılı enerji alanımız doğal olarak canlıdır ve enerjimiz bilincin güçlü bir akımı olarak engellenmeden akar, ama sosyal beyin yıkamaların parçası olarak yaşamaya şartlanmakta olduğumuz bilincin düşük seviyeleri bu akışı bozar.
Bir diğer anahtar kavram bedeninizin her zaman yenilenmekte olduğudur. Deepak Chopra bir konuşmasında atomların yaşlanmadığını belirtti. Atomlar ölmez ve 14 milyar yıl önce büyük patlamada var olan aynı atomlar bugüne kadar varlığını sürdürüyor, hatta bunların bazıları sizin içinizde.
Her yıl bedeninizdeki atomların %98′i ‘yeni’ atomlar ile yer değiştiriyor. Siz sürekli olarak ölüyor ve yeniden doğuyorsunuz ve atomik ve moleküler seviyelerde dönüşüyorsunuz.
Bedenimize farklı şekilde bakmaya ve genel olarak sağlığın kendisinin mekanizmasına yeni bir ışıkta bakmaya başlamak için başka hangi kanıtlara gereksinimimiz var?
Değişen gerçekten siz misiniz? Ve bu atomları ve molekülleri geriye, olmalarının istendiği yere organize eden ve hücreleriniz ve atomlarınız milyarlarcası ile göç ederken bile onların işlerini mükemmel ve uyumlu bir şekilde yapmaya devam etmelerini sağlayan kuvvet nedir?
Bedeniniz gerçek siz değil. Bedeniniz sadece kendinizin olduğuna inandığınız şeyin bir yansımasıdır. Eğer saf bilinç olduğunuzu ve gerçekte olduğunuz kişinin realiteyi tezahür ettiren ve kendinizin diğer veçheleriyle realiteyi birlikte yaratan sonsuz yaratıcı farkındalık olduğunu keşfedebilseydiniz (çünkü her varlık Tanrı olarak etiketlediğimiz sonsuz evrensel bilincin bir ifadesidir), o zaman bedeniniz, sağlığınız ve yaşamınız üzerinde tam kontrolü ele almaya başlayabilirsiniz.
Bedeninizdeki kronik ağrı, hastalık, rahatsızlık veya eski yaralar gerçekte bedeninizde değildir, bunlar zihninizdedir. Daha spesifik olarak, bunlar algınızın bir işlevidir.
Bizler saf enerjiyiz ve bu enerjide sonsuz potansiyel vardır. Yaşamlarımızda ve bedenlerimizde alanımızdan neyi tezahür ettirmeyi seçtiğimiz tamamıyla bize bağlıdır.
Neye inanırsak onu yaşıyoruz. Öyleyse seçim özgürlüğünü kullanıp hemen şimdi hayatını değiştirme özgürlüğünü kullanabilirsin.
Semra Kozanlı

22 Aralık 2018 Cumartesi

REENKARNASYON SİZCE MÜMKÜNMÜDÜR?


1. Reenkarnasyon ne demektir?

1. Reenkarnasyon ne demektir?
İnançsal arka planı ve kendi içindeki felsefesi hakkında fazla bilgi sahibi olunmamasına rağmen, 'ölümden sonra tekrardan doğmak' olarak özetlenen, arkadaş arasındaki muhabbetlerde sık kullanılan bir madde olan reenkarnasyon, yüz yıllardan boyu süregelen bir inançtır. 
Karma felsefesi ile ifade edebileceğimiz, ancak bunun dışında birçok farklı inançta da yeri bulunan, farklı başlıklar altında geçen reenkarnasyonu bu yazıda hem yaşandığı iddia edilen, resmi kayıtlara geçmiş olaylarıyla, hem de 'böyle bir şeyin imkansızlığını' savunanların sundukları bilimsel görüşlerle ele alacağım.

2. Budizm ve reenkarnasyon

2. Budizm ve reenkarnasyon
Budizm, dünya üzerinde 500 milyonu aşkın kişinin inandığı bir din-felsefedir. Budizm, insanların bu dünyada yaşadığı acıların, ızdırapların nedenlerini araştıran ve bunları gidermeye yönelik inanışlar barındıran bir yapıdır. Hindistan'da ortaya çıkmıştır ve günümüzde Asya'nın farklı ülkelerinde, milyonlarca kişi Budizm inanışına sahiptir. 

Budizm ve reenkarnasyon

Budizm altında karma felsefesi, iç huzuru sağlamaya yönelik meditasyon uygulamaları ve reenkarnasyon dediğimiz bir doğum-ölüm döngüsü yer bulur. Budizm inanışına göre yeniden dünyaya gelme, rastgele bir olay değildir. İnsanın önceki yaşamında yaptığı iyi ya da kötü işlerin bir karşılığıdır. 
Ruhun göçü kavramı birçok dinde, farklı inanışta kendine yer bulmuştur, farklı isimler altında ya da isimsiz bir şekilde. Budizmde ise açıklaması reenkarnasyondur, ve gerekçesi insan duyuların tatminine yönelik arzu, var olma isteği ve Karma olarak açıklanmıştır.

3. Diğer inanışlarda 'ruh göçü' kavramı

3. Diğer inanışlarda 'ruh göçü' kavramı

İslamiyet

Tek Tanrılı diğer inanışlarda olduğu gibi, İslam'da da ruh göçüne yönelik doğrudan bir şey yoktur. Ancak Bâtınî'lere göre, Kuran'da bazı ayetlerde ruh göçüne yönelik üstü kapalı ifadeler yer aldığı söylenmektedir. (Batıniler, ayetlerin aslında göründüklerinden daha da derin anlamlara sahip olduğunu düşünen, ayetleri buna göre yorumlayan bir akım). Ruh göçü ve dolaylı bir şekilde reenkarnasyonun İslam'la ilişkilendirilebileceğini öne sürenlerin Kuran'dan referans verdiği ayetler;
Allah’ın varlığını nasıl inkâr ediyorsunuz ki, sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir; nihayet ahirette yalnız O’na döneceksiniz. (Bakara, 28)
Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. (Vakıa, 60-61)

Musevilik

Musevilik'in geleneksel yapısında ruh göçü kavramı yer almaz. Ancak farklı yorumlarda, reenkarnasyona yönelik izler olduğu görülebilir. Özellikle Kabala'da ruh göçü kavramının geçtiği görülür. Bazı Museviler, Hz. Adem'in önce Nuh, sonra İbrahim sonra da Musa olduğuna inanır. 

Hıristiyanlık

Reenkarnasyon, Hıristiyanlıkta ciddi şekilde tartışılan konulardan birisidir. 19. yüzyıldan sonra ortaya çıkan Hıristiyan akımlarının önemli bir kısmı ruh göçüne, reenkarnasyona inanır. Bu spritüel akımlara göre ilk Hıristiyanlar reenkarnasyona inanmaktaydı, ancak sonradan kutsal metinlerdeki bozulmalar sonucunda bu inanış yokedilmişti. Katolik teologların şiddetle karşı çıktığı bir konu olsa da, reenkarnasyon günümüzde birçok Hıristiyan mezhep ve kurum tarafından kabul görüyor, bunlardan bazıları Christian Community, Liberal Catholic Church, Unity Church, Christian Spiritualist Movement, Rosicrucian Fellowship ve Lectorium Rosicrucianum olarak biliniyor. 

Taoizm

Taoizm inanışında, reenkarnasyon şu şekilde açıklanmıştır;
Doğum başlangıç değildir, ölüm de son değildir. Varoluş sınırsız, sonsuzdur; bir başlangıç noktası olmayan süreklilik sözkonusudur. Sınırı olmayan varoluş (varlık) uzaydır. Başlangıç noktası olmayan süreklilik zamandır. Doğum da vardır, ölüm de; biri dışarı doğru olan sonuçtur, diğeri içeriye doğru olan sonuçtur. Böylece, biçimini görmeksizin, 'İlâhî Olanın Kapısı'ndan bir içeri bir dışarı geçilir.” (Zhuang Zi, 23)

Grek kültürü

Ruh göçü, Grek kültüründe milattan önce 7. yy.'da izleri ortaya çıkmış bir kavramdır. Latince metempsycose kelimesi ile ifade edilir. Platon, Phedon adlı romanlaştırdığı diyaloglarında, Sokrates'in şu ifadesine yer verir, 
Yeniden yaşamak… Eminim ki gerçekten böyle bir şey var; bu, ölüden çıkan bir yaşam.
Bunun dışında Grek kültürü ve reenkarnasyon noktasında Pisagor'un da önemi büyüktür, zira birçok kaynak Pisagor'un bu inanışa sahip olduğunu, hatta önceki yaşamlarını hatırladığını doğrulamaktadır.

Şamanizm

Asya şamanizminde, bazı Kuzey Amerika ve Güney Amerika kızılderililerinde ve kimi Afrika kabilelerinde ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yaşadığı öte-âleme ruhlar diyarı adı verilir. Kuzey Asya halkları, insanın birden fazla, üç ya da yedi “can”ı olduğuna inanırlar. Örneğin Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğuna inanırlar. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “ruhlar diyarı”na iner, üçüncüsü “Göğe” çıkar. İnsanın “ruhlar can”ı öte-âlemin eşiğini bekleyen eşik bekçisine rastlar; sonra kayıkla öte yakaya geçer. Gölgeler diyarı’nda ölü, yeryüzünde sürdüğü yaşamı sürer. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.

4. Tasavvuf kültüründen reenkarnasyonla ilişkilendirilebilecek ifadeler

4. Tasavvuf kültüründen reenkarnasyonla ilişkilendirilebilecek ifadeler
Tasavvuf edebiyatından bu konu ile ilgili çağrışım yaratabilecek ifadeleri bulabiliyoruz, birkaçı için; 
Ete kemiğe büründüm, Yunus olarak göründüm (…) Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası. (Yunus Emre)
Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?” (Mevlana Celaleddin Rumi)
Ondört bin yıl gezdim divanelikte / insan sıfatından çok geldim gittim (Haydar Haydar, Alevi deyişi)

5. 19. yüzyıl: Kardec'in 'Ruhların Kitabı' ile reenkarnasyon sistematize edildi

5. 19. yüzyıl: Kardec'in 'Ruhların Kitabı' ile reenkarnasyon sistematize edildi
Görüldüğü üzere birçok farklı inanışta ruh göçü kavramı yer bulmuş durumda. Ancak bu inanışlar, belirli bir başlık altında yer almıyordu. 19. yüzyılda Batı dünyasında okültizm, yani geçmiş dönemlerde, geleceğe yönelik medyumnik yollarla edinilen bilgiler bütünü alanında bir ilgi söz konusuydu.
Bu dönemde, deneysel spritüelizm alanında Fransız Allan Kardec, 1857 yılında yayınladığı 'Ruhların Kitabı' ile öte-alemci yapıları, ruh göçü çıkışlı düşünceleri 'reenkarnasyon' adı altında topladı. Kardec'in kitabında belirttiği ilkeler şu şekildeydi;
  • İnsan üç bölümden oluşur: Ruh, ‘perispri’ ve fiziksel beden. Perispri, ruh ve fiziksel beden arasında irtibatı sağlar, yarı-maddi bir yapısı vardır.
  • Can dediğimiz, ölüm olayı ile bedeni terk ettiğinde “ruhlar âlemi”nde doğar. Dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükler orada, hafızasında canlanır. Bir süre sonra, tekrar dünyada bedenlenir. Sınavlar geçireceği dünyada defalarca doğmasının amacı tekâmül etmektir. Fakat insan ruhu hiçbir zaman yeniden hayvan bedeninde doğmaz. Çünkü tekâmülde gerileme sözkonusu değildir.
  • Bütün ruhlar eşit yaratılmıştır denebilir. Fakat tekâmül dereceleri aynı kalmadığından aralarında, tekâmül farklarından kaynaklanan bir ruhsal hiyerarşi oluşmuştur.
  • Ruhlar yalnız Dünya’da değil, evrenin diğer dünyalarında da bedenlenirler.
  • Ruhlar âlemindeki bedensiz varlıklar, dünyadaki bedenlilerle gerek maddi gerekse manevi etkileşim içindedir. Ayrıca ‘medyum’lar aracılığıyla, bedensiz varlıklarla sesli veya yazılı iletişim kurulabilir.

6. Reenkarnasyona bilim muhalefeti: Hayali anı sendromu

6. Reenkarnasyona bilim muhalefeti: Hayali anı sendromu
Günümüzde reenkarnasyon yaşadığı düşünülen, bunu iddia eden kişiler eski yaşantılarına yönelik net hatıralar aktarabiliyor. Psikolojide bu durumu açıklayabilecek 'hayali anı sendromu' ya da sahte anı sendromu açıklayabilir. Gerçekte hiç yaşanmamış olmasına rağmen insanlar, gerçek kişi ve mekanlar ile bazı hatıraları zihninde oluşturabilir. 
Özellikle, çocukları ya da sevdikleri çok uzakta olan kişilerde bu durumun yaşandığı gözlenmektedir. Akla gelen bu anılar için metafiziksel yorumlar da vardır, reenkarnasyon bunlardan sadece bir tanesidir.

7. Hatıralar DNA'larla aktarılabiliyor

7. Hatıralar DNA'larla aktarılabiliyor
ABD'de bir üniversitede, genlerde ortaya çıkan kimyasal değişimler sonucu çeşitli deneyimlerin gelecek nesillere aktarılabileceği ortaya çıkmıştır. Emory Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nden Dr.Brian Dias’a göre; 
Dönüşümsel bakış açısından, bizim sonuçlarımız ebeveynlerin deneyimlerinin, sonradan gelen nesillerin, hatta hamile kalmadan önce, sinir sistemlerindeki hem yapıyı hem de fonksiyonlu önemli derecede etkilediğini anlamamızı sağlıyor. Bunun gibi bir fenomen, fobiler, endişe, ve post-travmatik stress bozuklukları gibi nöropsikiyatrik rahatsızlıkların etiyoloji-nedenbilim ve potansiyel aktarım riskine katkıda bulunabilir.
Bazı hatıraların, travmatik ya da stresli deneyimlerin genlerle aktarılabildiği düşüncesi bilim dünyasında yeni değil. 1989 Nobel Kimya Ödülü'nü alan Sidney Altman ve Thomas R. Cech, RNA'nın katalitik özellikleri alanındaki çalışmalarıyla da bunu doğrulamıştı.

8. Reenkarnasyona yönelik ilginç bilgiler

8. Reenkarnasyona yönelik ilginç bilgiler
  • Reenkarne olduğu düşünülen çocuklar, herhangi bir eğitim görmeden önceki yaşamlarında sahip oldukları bilgi birikiminden ötürü -o anki koşullara göre- yabancı dil konuşabiliyor, derdini anlatabiliyor.
  • Yapılan bir araştırmaya göre ABD'de 4 kişiden biri reenkarnasyona inanıyor. 
  • Dünya üzerinde ise çoğu Budistlerden oluşan 1.25 milyar insan, başka bir insanın ruhu ile dünyaya geri döndüğünü düşünüyor.
  • Reenkarnasyon alanında araştırma yapan bilimadamları, bugüne kadar dünya üzerinde ortalama 95 milyar insanın yaşayıp öldüğünü tahmin ediyor. 
  • 6 milyar ruhun en az 10-15 kere hayata dönmüş olabileceği tahmin ediliyor.
  • Genellikle 30 yaş üstü kişiler reenkarnasyona inanıyorlar.
  • Eğitim seviyesi yükseldikçe, reenkarnasyona inanç seviyesi azalıyor.

9. Reenkarnasyon vakalarına yönelik araştırmalar

9. Reenkarnasyon vakalarına yönelik araştırmalar
Dünyada bu alanda en önemli isimlerden birisi Profesör Ian Stevenson'dır. Asya'da, Avrupa'da birçok ülkede bu alanda çalışmalar yapmış, insanlarla birebir görüşerek vakaları değerlendirmiştir. Bu alanda birçok kitabı, makalesi bulunan bir isimdir. Türkiye için de önem taşıyan çalışmalarından birisi olan 'Reenkarnasyon Vakaları III: Lübnan ve Türkiye'den On İki Vaka'da ülkemizde yaşanan bazı olaylar yer alıyor.

Ian Stevenson'un çalışmaları neden önemli?

40 yılını reenkarnasyon vakalarını araştırmaya adamış bir isim olan Stevenson, geçmiş yaşamlarını hatırladığı öne sürülen çocuklarla görüşerek incelemeler yaptı. Toplamda 2000'in üzerinde çocukla görüştüğü biliniyor. Stevenson, yalnızca görüştüğü kişileri dinlemekle kalmamış, aynı zamanda ölüm şekilleri-doğum lekeleri arasındaki ilişkiye de odaklanmıştır. Birçok vakada, doğum lekelerini-ölüm şekli ilişkisini de doğrulamayı başarmıştır. 
Çalışmalarını ağırlıklı olarak Doğu'da yapması eleştiri alsa da -reenkarnasyon inancının yaygın olmasından ötürü- Batı'da yaşanan vakalara yönelik bir kitap da çıkarmıştır. 

Beyrut'ta yaşanmış tipik bir vaka

Stevenson tarafından belgelenmiş tipik bir vakada, Beyrut’taki bir çocuk 25 yaşında bir motor tamircisiyken plaj yolu üzerinde hız sınırını aşmış bir arabanın çarpmasıyla ölmüş olduğunu anlatmaktaydı. Çeşitli tanıklıklara göre, çocuk sürücünün adını, kazanın tam olduğu yeri, motor tamircisinin kızkardeşlerinin, anne ve babasının, kuzenlerinin ve birlikte ava gittiği arkadaşlarının adlarını veriyordu. Vaka doğrulandı, çocuk söz konusu motor tamircisinin ölümünden birkaçyıl sonra doğmuştu ve çocuğun ailesinin ölen adamla görünür hiçbir irtibatı yoktu.
Stevenson'la yapılmış bir röportaja buradan ulaşabilirsiniz.

10. Dünyadan çarpıcı reenkarnasyon vakaları

10. Dünyadan çarpıcı reenkarnasyon vakaları

Hollywood’un favori vakası

En ünlü reenkarnasyon hikayesi 1952 yılında ABD’nin Colorado eyaletinde yaşayan bir kadından geldi. Daha önce hiç ABD dışına hiç çıkmamış olan 29 yaşındaki Virginia Tighe isimli ev hanımı kadın, Morey Bernstein isimli amatör bir hipnoz uzmanı tarafından hipnotize edildi. Kadın hipnoz sırasında koyu bir İrlanda aksanıyla konuşmaya başladı ve 19’uncu yüzyılda yaşayan İrlandalı Bridey Murphy isimli bir kadın olduğunu söyledi. 1864 yılında İrlanda’nın Cork kentinde doğmuştu, Sean isimli bir adamla evlenmişti ve merdivenlerden düşerek geçirdiği bir kaza sonucu hayatını kaybetmişti. Tighe’nin Cork ile ilgili anlattığı ayrıntılar daha sonra birçok gazeteci tarafından doğrulandı ancak İrlanda’da Bridey Murphy isimli bir kadının yaşadığına dair hiçbir kanıt bulunamadı. Virginia ismiyle yeniden hayata geldiğini öne süren kadının hikayesi ülke çapında o kadar ünlendi ki olay önce kitap haline getirildi daha sonra da filmi çekildi. Avustralyalı oyunucu Nicole Kidman’ın başrolünde oynadığı 2004 yılında gösterime giren Doğum (Birth) isimli film de kocası 10 yıl önce ölen dul bir kadının eşinin Sean isimli 10 yaşındaki bir çocuğun bedeninde yeniden hayata geldiğine inanmasını anlatıyor.

11. En ilginç reenkarnasyon olaylarından biri: Titu vakası

11. En ilginç reenkarnasyon olaylarından biri: Titu vakası
1990 yılında İngiliz BBC televizyonunda yayınlanan bir belgeselle büyük olay yaratan Hintli Titu Singh’in reenkarnasyon hikayesi tüm dünyada yankı uyandırmış ve tartışma yaratmıştı. Hindistan’da yaşayan Titu, ailesine önceki yaşamındaki hayatını ailesini ve Agra şehrindeki eski evini anlatmaya başladığında 2.5 yaşındaydı. Anıları o kadar detaylıydı ki bir radyo dükkanında çalıştığını, adının Suresh Verma olduğunu ve Uma isimli eşinden 2 çocuk sahibi olduğunu bile anlatıyordu. Ailesi önceleri çocuğu ciddiye almıyordu ancak bazen bir yetişkin gibi davranan Tito bir gün silahla vurularak öldürüldüğünü, daha sonra cesedinin yakılarak küllerinin nehre atıldığını söylediğinde endişelenmeye başladılar. 

Davayı yeniden açtırdı

Titu, Agra’daki evini özlediğini söylerken ağabeyi şehre giderek bu hikayenin doğruluğunu araştırmaya başladı. Uma isimli 2 çocuk sahibi dul bir kadın tarafından işletilen Suresh Radyo isimli bir dükkana rastladı. Uma, Singh ailesini ziyaret etmeye karar verdi. “Önceki aile”sine kavuşan Titu, Uma’ya önceki yaşamında gittikleri bir panayırı anlattı ve evlerini bahçesine gömdüğü altınlarda bahsetti. Şoke olan Uma, kocasının yeniden hayata döndüğüne inanmıştı. Dehşete düşen aile hikayeyi doğrulamak için Titu’yu Agra’ya götürdü. Küçük çocuk, Suresh’in 2 oğlunu hemen tanıdı ve ölümünden bu yana radyo dükkanındaki değişiklikleri de hemen fark etti. İngiliz BBC kanalına çıkarılan Tito, Suresh’in arabasında otururken başına yediği bir kurşunla hayatını kabettiğini anlattı. Otopsi raporları da kurşunun Suresh’in sağ şakağından girdiğini kafasının sol tarafından çıktığını gösteriyordu.
Daha sonra Tito’nun saçları canlı yayında tıraş edildi ve küçük çocuğun başının sağ kısmında tam da kurşunun girdiği kısımda ve sol tarafta kurşunun çıktığı kısımda 2 yara izi olduğu ortaya çıktı. Küçük çocuk Agra’daki bir mahkemeye cinayetin başka ayrıntılarını da anlatarak otoriteleri davayı yeniden açmaları için ikna etmeyi başardı. Titu’nun verdiği bilgiler sayesinde Suresh’in katili yakalandı ve mahkeme önüne çıkarılarak yargılandı.

12. Türkiye'de reenkarnasyon inancı ağırlıklı olarak Nusayrilerde görülmektedir

12. Türkiye'de reenkarnasyon inancı ağırlıklı olarak Nusayrilerde görülmektedir
Nüfusları yaklaşık 1 milyon civarında olan Nusayriler HatayAdana ve Mersin tarafında yaşamaktadırlar. Nusayri inancında reenkarnasyon yer tutmaktadır, bundan dolayı çocukların konuşmalarına kulak verirler, onların anlattıkları hikayeleri önemserler.

13. Medeniyetlerin beşiği Hatay, reenkarnasyon vakaları ile en çok gündeme gelen ilimizdir

13. Medeniyetlerin beşiği Hatay, reenkarnasyon vakaları ile en çok gündeme gelen ilimizdir
Psikiyatrist Dr. Recep Doksat Adana’da bu tür olayları incelemiş, araştırmış ve kitaphaline getirmiştir.

Hatay ilinden birkaç örnek:

Ali KaraSuriye’de ölüp Türkiye’de doğduğunu söylüyor. Hatay Raskiye köyü, 1972 doğumlu. Bir önceki hayatında adı Cabir Rismen. Bilal ve Rahibe’nin oğlu olarak Cennata köyünde dünyaya gelmiş. 1947-1960 yılları arasında yaşamış. Kullandığı traktör devrilince ölmüş.
Mehmet Aslan: 1987 doğumlu. Bir önceki hayatındaki annesi yeni doğan çocuğu Mehmet’i rüyasında görüyor. Arayıp buluyor ve çocuğu ailesinden istiyor. Mehmet, bir önceki hayatında Ata Eryılmaz imiş. Ata’nın anne babası Habib ve Raya Eryılmaz’ın iki çocuğu var. Ata ve Nebil. Nebil 15 günlük iken ölüyor. Ata ise üniversiteyi kazandığı yıl Asi Nehri’nde boğuluyor.
İpek Kart: Hatay Döver köyünde, Besime adında bir hamile kadın; öldürülüyor. Kocası cezaevine konuluyor. Besime ise İnci-Sabri Kart çiftinin kızları olarak Hatay’da dünyaya geliyor. İlkokula giden İpek’in güncesinden okuyoruz:
Bundan önce de hayatım vardı. Döver köyünde, yeni evli, 8 aylık hamile bir kadındım. Adım da Besime Yayar idi. Eşimle düğünümde takılan takılar yüzünden hep kavga ederdik. Altınlarımı bozdurup kamyon almak istiyordu. Beni sürekli dövüyordu. Bir gün yine altınları istedi karşı çıktım dövdü. Evin damındaydık kocam beni itti, dengemi kaybettim aşağıya düşüp öldüm. Ama geri döndüm, şimdi adım İpek Kart ve 12 yaşımdayım.

Başının üzerinde yara izi

Cemil Fahrici 1935’te Antakya’da dünyaya geldi. Doğumundan bir önceki gece babası uzak bir akrabaları olan Cemil Hayık’ın kendi oğlu olarak yeniden dünyaya geldiğini gördü. Hayık, çetesi Fransız güçleri tarafından sarıldıktan sonra silahını çenesine dayayarak intihar eden bir yerel kahramandı. Bebek Cemil de çenesinin altında 2 santim boyutlarında bir yara izine sahipti ve 2 yaşına geldiğinde Hayık’ın yaşamı hakkındakı detayları çevresiyle paylaşmaya başladı. Daha sonraki yıllarda Stevenson yaptığı araştırmalar sonunda Cemil’in başının üstünde de bir yara izin olduğunu fark etti. Yara izleri ve çeşitli fobi ve ağrılar reenkarnasyon berlitileri olarak görülüyor. Bazı uzmanlara göre boynundan sıkıntı çeken kişiler geçmiş hayatında asılarak öldürülmüş olabilir ya da yüksekten korkan bir kişi bir kalenin duvarından aşağıya atılarak cinayete kurban gitmiş olabilir. Yani nedeni açıklanamayan bu korku ve fobilerin önceki yaşamlardan gelmiş olabileceği öne sürülüyor.

‘Artık eski ailemle görüşmüyorum’

Hatay’da yaşayan Oto Galerici Tayfur Çiçek de, 3 yaşındayken farklı isimler söylediğini ve ailesinin bu durumu farkettiğini söylüyor. Çiçek şöyle konuştu: 3 yaşındayken konuşmaya başladım. Bazı isimler söylemeye başlayınca ailem merak ediyor. Zaman geçtikçe anlıyorlar çünkü söylediğim isimler bizden 2 köy uzaklıkta yaşayan bir aileye aitti. Bir süre sonra tanıştık. Onlar inanmadı benim onların 39 yaşında ölen oğulları olduğuma. Ancak evlerinde sakladığım tabancamı bulunca anladılar. Tek tek isimleri söyledim kardeşlerimin orada. Artık inanıyorlar. Önceki yaşamımda ismim Hanifi Türkmen’di ve çiftçilik yapıyordum. Babamla beraber evimizin yakınındaki bahçede çalışırken düştüm ve bel kemiğim kırıldı. 3 yıl boyunca yatağa bağlı yaşadım ve daha sonra öldüm. Ancak yaşım ilerledikçe bu durum beni iyice bunalttı. Çünkü çift kişilikliydim. Bir yandan eski ailem ve bir yandan da yeni ailem vardı. Keşke böyle bir şey yaşamasaydım. 15 yaşına kadar eski ailemle görüşmeye devam ettim ancak daha sonra görüşmeyi bıraktım ve ticaret yapmaya başladım. Yani kendimi işe verdim.

Mezarlığını bile anlattı

Dellal Beyaz 1970’te Samandağ’da dünyaya geldi. Doğduğunda başının üzerinde bir yara izi vardı. Annesi küçük kızın eski yaşamından anılar taşıdığını yatağında kendi kendine konuşurken fark etmeye başladı. Della önceki yaşamında yakınlardaki bir köyde yaşayan bir kadın olduğunu ve çamaşır asarken bir kuyuya düşerek öldüğünü anlatmaya başladı. Ailenin uzaktan bir akrabası Dellal’in anlattıklarının Zehide Köse isimli bir kadının ölümüyle büyük benzerlik gösterdiğini öne sürdü. Köse düşerken kafasını yer vurmuş ve götürüldüğü hastanede yaşamını yitirmişti. Zehide’nin mezarlığını da anlatan Dellal, önceki yaşamında öldükten sonra olanları hatırlayabilen ilk reenkarnasyon vakalarından biriydi.

Diğer vakalar

Ekşi Sözlük'te bir yazar, reenkarnasyonla ilgili düşüncesini şöyle açıklıyor;
Temkinli yaklaştığım konu. böyle saçmalık olur mu ya da kesin vardır diyemiyorum ama bir örnek vereceğim. Bu işi arkadaş arasında yapan 50 yaşlarında bir tanıdığım var. Rica minnet arada insanlara kim olduğunu söylüyor. nasıl yaptığını anlatmıyorum bir kağıt,bir taş kullanıyor ve kağıda bilmediğim bir alfabede yazı yazıyor. Aklımın almadığı ve cevap veremediğim konu ise şu, bundan 10 sene önce bir kadına baktı. Kadına ispanya'da bir denizci olduğunu ve soğuk havaların akciğerini etkileyip onu hasta ettiğini ve öldüğünü söyledi. buraya kadar normal. Anormal olan bundan 10 sene sonra aynı kadının dünyanın öbür ucunda başka bir adama bu iş için başvurması ve o adamın birebir aynı şeyleri söylemesi. 10 sene aralıklarla dünyanın iki ucunda iki farklı insanın bir kadına aynı şeyi söyleme olasılığı yüzde kaç?

14. Dünya çapında ses getiren bir yerli vaka: Kenedi Alkan

14. Dünya çapında ses getiren bir yerli vaka: Kenedi Alkan
1965 doğumlu Kenedi Alkan, öldürülen ABD başkanı Kennedy'nin ruhunu taşıdığını, reenkarne olduğunu iddia ediyordu.
Görgü tanıklarına göre çocukluğunda çok iyi İngilizce konuşuyordu, vücudunda bir kurşun yarası izi bulunuyordu ve belki de en enteresanı Kennedy'nin yaşamına, son anlarına dair bilgilere sahip olduğunu söylüyordu. Çok geçmeden ABD'den bir heyet geldi ve onunla görüştüler, reenkarnasyon alanındaki bilimsel makalelerde bile yer buldu (kaynaklarda görebilirsiniz) sonuç olarak Kenedi Alkan hayatına normal olarak devam ediyor. O dönem heyetin onu ABD'ye götürmek istediği ancak ailesinin korktuğu için buna izin vermediği belirtilmişti.
Reenkarnasyon dendiğinde sayılı isimlerden olan Ian Stevenson da bu olayı inceleyenlerden birisi, ancak Kenedi Alkan için bir röportajında 'aldatmaca' diyor.

15. Reenkarnasyona inanan ünlü isimler

15. Reenkarnasyona inanan ünlü isimler
Dünyaca ünlü bazı isimler reenkarnasyona inandıklarını açıklamış durumdalar, üstelik bazıları 'reenkarne olduğunu' dahi belirtiyor. İşte o isimler;
Salvador Dali: Ünlü ressam, kendisinin ölen abisinin reenkarnasyonu olduğunu söylüyor.
Henry Ford: Önceki hayatında bir savaş sırasında hayatını kaybeden bir asker olduğunu düşünüyordu.
Nietzsche: Ünlü varoluşçu Alman filozofun reenkarnasyona inanışına sahip olduğu öne sürülüyor ancak bu konuda kesin bir bilgi bulunmuyor. 
Jack LondonABD’li yazar daha önce sayısız kez dünyaya geldiğini düşünüyordu. Hatta önceki yaşamdan deneyimlerin eserleri üzerinde önemli etkiye sahip olduğuna inanıyordu.
Benjamin Franklin: Reenkarnasyon inancını “Ben ölümü biraz da uykuya benzetiyorum. Sabaha daha dingin uyanacağız. Ne şekilde olursa olsun bu dünyada her zaman var olacağıma inanıyorum” diye açıklamıştı. 
Not: Franklin'in cryonics çalışmalarına desteğini daha önce, ilgili sayılabilecek bir içeriğimizde de konu almıştık. Bkz Ölüm, Yaşamın Sonu mu? Cryonics: Geleceğe Dair Heyecan Verici Bir Yatırım
Kaynak: Kenan Butakın, Vatan

16. İçinden reenkarnasyon geçen filmler ve müzikler

16. İçinden reenkarnasyon geçen filmler ve müzikler
Böylesine ilgi çekici bir konu haliyle kültürel anlamda da etkilerini hissettirmiştir. Reenkarnasyonu konu alan filmler, 
The Reincarnation of Peter Proud (1975): Romandan uyarlanmış bir film, 2015'te tekrar vizyona gireceği söyleniyor
Audrey Rose (1977): Hipnoz sahneleri ile bilinen başarılı bir korku filmi
Star Trek III: The Search for Spock (1984): Star Trek serisinin üçüncü filmi.
Dead Again (1991): Şaşırtan ve sürükleyici bir film.
Defending Your Life (1991): Arafı konu alan film.
Little Buddha (1993): Budizme ilgiliyseniz ilgi çekici bir yapımdır.
Fluke (1995): James Herbert'in kitabından uyarlanmış bir film.
Kundun (1997): Dalay Lama'ya verilen isimdir. 14. Dalay Lama'nın hayatını anlatır.
What Dreams May Come: Robin Williams'ın rol aldığı başarılı bir film
Yesterday's Children: Hakettiği ilgiyi görmemiş, ağlatan bir film-denmekte
Birth (2004): 10. maddede geçen yaşanmış olayın (Hollywood'un favorisi) filmi.
Reincarnation (2005) (kısa film)
Om Shanti Om (2007): Reenkarnasyon sinemasının anavatanı Bollywood yapımı bir film, iMDB 6.6
Eega (2012): Eaga: Kara Sineğin İntikamı, iMDB 7.9
I Origins (2014): İzledikten sonra beni bu içeriği hazırlamaya iten film.

Müzikler

The Reincarnation of Benjamin Breeg, Iron Maiden
The Reincarnation SongRoy Zimmerman
Eternal Caravan of ReincarnationSantana
The Reincarnation of LunaMy Life With The Thrill Kill Kult
HighwaymanThe Highwaymen
TommyThe Who
"Galileo"The Indigo Girls
Metropolis Pt. 2: Scenes from a MemoryDream Theater

17. Mümkündür ya da değildir, tartışıladursun. Yahya Kemal'den bir dize ile bitirelim,

17. Mümkündür ya da değildir, tartışıladursun. Yahya Kemal'den bir dize ile bitirelim,
cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle

ve tabii ki milli iradeye soralım. Reenkarnasyona inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

Kaynaklar

History Channel'da yayınlanmış bir reenkarnasyon belgeseli 

1989 Nobel Kimya ödülü sahibi Thomas Cech (RNA üzerinde taşınan tecrübe genleri üzerine araştırma)

Anılar, fobiler DNA'lar ile gelecek nesillere taşınabiliyor

Anahtar reenkarnasyon ilkeleri ve yaşanmış örnekler

Yeniden Doğan Kardeşler, Yasemin Boran. (Hürriyet, 2006)

Kenedi Alkan'ın (önceki yaşamında ABD başkanı Kennedy olduğunu iddia eden kişi) isminin geçtiği araştırma raporu. Orijinal metin, İng.

Dalay Lama reenkarnasyonları 

Budizm

Hatay ve reenkarnasyon

Titu vakası

Makale: Nihat Bilge ''Onedio''
https://onedio.com/haber/olumden-sonra-yeni-bir-hayat-mumkun-mu-sasirtici-ornekler-ve-tum-bilinmeyenleri-ile-reenkarnasyon-468666











Ve Bonus :D