Aslına bakılırsa Tesla’ya yapılan haksızlık insanlığa fayda sağlamaya çalışan birçok bilim adamına da yapılmıştı. Örneğin kanserin çaresini bulan ve alkol zehirlenmesi süsü verilerek öldürülen Dr. Royal Rife gibi veya Dr. Jeff Bradstreet gibi…
1888 doğumlu Dr. Royal Raymond Rife, yirminci yüzyılın en büyük dâhilerinden biriydi. Heidelberg Üniversitesi’nden derecesi olan, buluşları on dört ödüle layık görülmüş ve çalışmaları Timken Bearing Şirketi’nin sahibi multi milyoner Henry Timken tarafından finanse edilen bir bilim adamıydı. Dr. Rife, 1920’li yıllarda icat ettiği bir teknoloji sayesinde yaşayan virüsleri tespit ve yok etmeyi başarmış ve belki de icat ettiği bu alet ile virüsleri çıplak gözle görebilen ilk bilim adamı olmuştu. 1920’li yıllarda kanserin ters frekans ile tedavisini bulan Dr. Royal Rife, 1971 yılında alkol zehirlenmesi teşhisi ile öldürülmüştü.
Dr. Rife koordinatları ayarlanabilen özel bir rezonans tekniği geliştirmişti. Bu teknik ile önce kanserli tümörleri ve virüsleri tespit ediyor, sonra virüslerin hâkim olduğu hücrelere ters frekans dediği bir akım göndererek virüsleri ortadan kaldırıp hücrenin kendini yenilemesini sağlıyordu.
Dr. Rife, kanserli hücrelerin yok edilmesini daha 1934 yılında sağlamıştı. Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan deneylerde ölümcül kanser vakası teşhisi konmuş on altı hasta üzerinde, geliştirdiği tekniği kullanan Dr. Rife, sadece 3 ay içerisinde bu on altı hastanın tümünü iyileştirmişti ki bugün 2017 yılındayız ve hâlen kanserin tedavisi bulunmaya çalışılıyor!
Üstelik Dr. Rife’nin geliştirdiği bu teknoloji antimikrobiyal terapiden başka bir şey değildi ve hiç bir yan etkisi de yoktu. Dr. Rife’nin geliştirdiği bu teknik bilim adamları arasında da şaşkınlık oluşturmuş ve Amerikan Tıp Derneği kurucusu olan Dr. Milbank Johnson’un da dikkatini çekmişti.
Dr. Johnson derhâl çalışmalara başladı. “Yeni yüzyılın insanlığa en büyük hizmeti bu olacaktır.” diyerek çıktığı bu yolda, uzun süren laboratuvar çalışmaları gerçekleştirdi, teknoloji geliştirmek adına raporlar hazırladı ve sonunda…
Sonunda ne oldu biliyor musunuz?
Kanserin tedavisini bulan Dr. Rife’nin teknolojisini geliştirmek ve insanlara sunmak adına aylarca çalışma yürüten, para harcayan, emek sarf eden, gecesini gündüzüne katan ve uluslararası tıp literatürüne girmesini sağlayacak raporu hazırlayan Dr. Milbank Johnson aniden öldü. Yapılan otopsi sonucunda ise zehirlendiği anlaşıldı. Maalesef Dr. Milbank Johnson, kanserin tedavi edilebileceğini tüm dünyaya duyurmak üzereyken zehirlenerek öldürüldü.
Dahası Dr. Milbank Johnson’un kuruculuğunu yaptığı Amerikan Tıp Derneği doktorlarının birçoğu Dr. Rife’nin kanser tedavisi yöntemini kullanıyordu ve hepsi de çok güzel sonuçlar alıyorlardı. Ancak gizli bir el tüm doktorlara baskı yapmaya başladı ve birçoğu maalesef Dr. Rife’nin icat ettiği ters frekans cihazını kullanmayı bıraktı ve baskılara boyun eğerek Dr. Rife’den uzaklaşmayı tercih ettiler.
Dr. Rife ise 1971 yılında Grossmont Hastanesi’nde yüksek dozda valium alımı sonucu alkol zehirlenmesi teşhisi ile hayata gözlerini yumdu. Oysa Dr. Rife insanlar ölmesin diye hayatı boyunca kanserin tedavisi için uğraşmış ve tedavi yöntemini de bulmuştu. Ancak bilinmeyen bir el tarafından faaliyetleri durdurulmuştu.
Onun ölümünden sonra arkadaşı Johnson, klinik tespitleri basına duyurmak istemişti ancak toplantıdan bir gün önce kaza geçirerek o da hayata veda etmişti.
Profesör Rife’nin çalışmalarını yedekleyen Dr. Nemesis’in laboratuvarında ise bilinmeyen bir nedenle yangın çıkmış, tüm çalışmaları kül olmuş ve ne yazık ki o yangında Dr. Nemesis de hayatını kaybetmişti.
Dr. Rife’nin frekans aletleri esrarengiz kişiler tarafından çalınmış ve ertesi gün kimliği belirsiz kişiler tarafından laboratuvarı kundaklanmıştı. Dr. Rife’nin kanser teşhis ve tedavisini sürdürdüğü laboratuvarı da kül olmuştu.
Sadece Dr. Rife’nin değil birçok kanseri bulan profesörün de ölümü bugün tarihin karanlık sayfalarında yerini almıştır. Kanser, AIDS ve otizm gibi hastalıkların kesin çaresini bulmak üzere araştırmalar yapan ve göğsünden vurularak öldürülen Dr. Bradstreet de bunlardan biridir.
Dr. Bradstreet, tıpkı doktor Dr. Rife ve Nikola Tesla gibi insanların hayrına olan çalışmalar yürüttükleri sırada katledildi. Kanser, HIV virüsü ve otizm üzerine önemli çalışmalar yapan, GcMAF ismindeki molekül üzerinde ciddi araştırmalar gerçekleştiren Dr. Bradstreet göğsünden vurulup bir nehre atıldı. Üstelik çaresizce… Üstelik kimsesiz gibi…
Kim ne istemişti ondan? Kanser, HIV virüsü ve otizmin çaresini arayan bir umut ışığıydı o. Ancak onun da yaşamasına izin vermediler…
Doktor Bradstreet, GcMAF molekülü üzerinde çok önemli çalışmalar yapmış ve bu molekülün vücutta doğal yollarla oluşan bir molekül olduğunu ve bu molekülün iyileştirici özelliğinin bulunduğunu iddia etmiştir. Günümüzde kullanılan kemoterapinin ağır yan etkileri dikkate alındığında, yok denecek kadar az yan etkisi bulunan Dr. Bradstreet’in araştırdığı özel molekül üzerinden yapılan çalışmada 24 haftalık süren bir tedavinin 5.000TL gibi bir maliyeti olmaktadır. Oysa günümüzün sözde kanser tedavi yöntemleri hastayı iyileştirmediği gibi külfeti de insanın canını bezdiren cinsten bir hâl almaktadır.
ABD’deki ilaç kartelleri bu tedavi yöntemini kabul etmedikleri için, elbette kabul etmeyeceklerdi, Dr. Bradstreet’in çalışmalarına hemen dava açtılar ve yüksek meblağlar ödeyerek satın aldıkları mahkeme başkanları, heyetleri ve savcılar ile Dr. Bradstreet’in kullandığı yöntemi yasa dışı ilan ettirdiler.
Yahu arkadaş! Madem bu adamın bulduğu yöntem kanseri tedavi edebiliyor, madem üzerinde denediği hastalarda %85 oranında başarı sağlanıyor, o zaman bu tedavi yöntemini yasa dışı ilan etmek ve doktora cezalar yağdırmak yerine, kanser ve otizm gibi hastalıkların çaresi için sen de destekler oluştur, tedavi yöntemini yasaya uygun hâle getir. Neden zorluk çıkartıp doktoru aforoz etmek için elinden ne geliyorsa yapıyorsun?
ABD Gıda ve İlaç İdaresi tarafından Doktor Bradstreet’in tedavi yöntemi “yasa dışı”, tedavide uyguladığı ilaçları ise “onaylanmamış” ilan edildi. Amerika bir kere doktorun canına okumayı kafasına koymuştu. Öyle ya ABD’nin en büyük ilaç baronlarından bir tanesi Rockefeller ailesiydi ve kanser ilaçları üzerinden her yıl milyar dolarlar kazanıyorlardı.
Evet, evet! Sadece kanser ilaçları üzerinden milyar dolarlar kazanan ilaç kartelleri bu yöntemin uygulanmasına izin verir miydi? Otizm ve AIDS virüsü için yapılan çalışmaları saymıyorum bile…
Tıpkı insanlığın daha iyi bir hâle gelmesi için çalışan bu profesörler gibi Nikola Tesla da birilerini rahatsız ettiği için asla isminden söz edilmez ve edilmesi de bazı kesimleri memnun etmez. Günümüzde bile onu basit gösterebilmek için bir takım aklıevveller “Tesla ne yaptı ki? Bir tek endüksiyon bobinini icat etti başka nesi var?” gibi cahilane bir yaklaşımda bulunmaktadır.
İşte bu cahiller gibi ABD Savaş Departmanı da Tesla’nın “Atom Demeti Silahı” olarak bir rapor hazırlayıp sunduğunu görünce Tesla’ya bu fikrin çok gülünç olduğunu söylemişlerdi. Ancak ondan yıllar sonra buna benzer bir silahı savunma sanayii için kendileri üretmeye başladılar.
Örneğin Tesla’nın yer çekimine karşı koyma çalışmalarından ve projelerinden ilham alarak çalışmalar yürüten Profesör John Hutchison da önemli gelişmeler kaydetmesine rağmen her zaman engellenen mucitlerden bir tanesidir. O da zorluklarla karşılaşmıştır. Çünkü bu sistemin içerisine dâhil olmadığınız takdirde, karşınıza sizinle her zaman uğraşacak ve işlerinizi engellemeye çalışacak bir güç mutlaka çıkacaktır.
Profesör Hutchison yer çekimi ile ilgili deneyleri yapmaya başladığında kendisinin birçok ziyaretçisi olmuş ve laboratuvarındaki deneyleri izlemeye gelenler arasında devlet yetkilileri de yerlerini almışlardı.
Birçok defa yapılan deneylerde yer çekimini başarıyla ortadan kaldıran profesörün bu çalışmasını devlet yetkilisi olan şahıslar kayıt altına almıştı ancak herhangi bir sonuç çıkmamıştı. Çok enteresan bir şekilde ve bize çok tanıdık gelen bir sahne ile Profesör Hutchison çalışma yaptığı laboratuvarında yangın tehlikesi atlatmıştı. Yani birileri tıpkı diğer profesörler gibi onun da laboratuvarını yakmak istemişti.
Daha sonra ise Profesör Hutchison bir açıklamasında şöyle demişti:
“Bir gün laboratuvarıma gelip deneylerimi video kaydına alan birkaç adamdan bir tanesi olan ve bana adının John South olduğunu söyleyen kişiyle görüşmek için Pentagon’u aradım. Ama ne gariptir ki ilgili departmanda onu tanıyan kimse yoktu. Nihayet bir sekretere onun dış görünüşünü tarif etmeye başladım, orada bir yerlerde olmalıydı çünkü kimliğini görmüştüm. Nihayet tarif ettiğim kişinin isminin aslında bana söylediği gibi John South değil John Alexander olduğunu öğrendim. Yani ismi bile sahteydi.”
Alternatif akım teknolojisi ile yüksek voltajdaki enerji nakil hatları üzerinden yüzlerce kilometre ileriye elektrik sağlayan Nikola Tesla yerine, Amerikan baronlarının yakın dostu olan ve icat ettiği doğru akım teknolojisi yardımı ile kablo kullanarak elektrik üretim tesislerinden bir buçuk kilometre ötedeki ampulleri bile yakamayan Thomas Edison’un itibar görmesini anlayalım…
Düşünelim şimdi… Ve anlayalım…
Makale: Kursad Berkkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.