26 Kasım 2018 Pazartesi

BAŞLANGICI VE SONU OLMAYANIN ''ERİL VE DİŞİL'' DENGE YARATIMI


Tanrıça’nın en temel sembolü olan vajina sembolü, ''Vesica Piscis'' olarak simgeleştirildiğinde antik zamanlarda bu şekil, “balık” ile sembolize edilmiştir. Vesica piscis ile balık sembolü aynıdır, Tanrıça’nın vajinasını yani temel dişil enerjiyi temsil eder. Vesica Piscis, eşit yarı çapı olan iki dairenin merkezleri birbirlerinin üzerine konulduğunda elde edilir, iki dairenin kesiştiği alana denir ve kutsal geometrinin temel anahtarıdır. Vesica Piscis, balığın mesanesi anlamına gelmektedir.
Eski geleneklerin pek çoğunda Yüce Varlık, küre ile temsil edilirdi. Mükemmel şekil ve orantı, başlangıcı ve sonu olmayan Yaratıcı’ yı ifade ederdi. Küre’ ye ikinci kürenin eklenmesi, eril ve dişil enerjinin birliğini ve dualitenin genişlemesini ve iki enerjinin birleşmesinden ortaya çıkan üçüncü enerjiyi yani eski anlatımlarla İlahi çocuğu sembolize etmeye başladı. Sembolizm, her zaman öz bir sembolle başlar fakat zamanla farklı formlara dönüşerek devam eder. Yaşam Çiçeği sembolündeki her bir çizgi, Vesica piscis’in ya enine ya boyuna denk gelir ve hepsinde altın oran vardır. Yaşam Ağacı’ ndaki her çizgi, on veya oniki daire olsa bile Vesica Piscis’ in enine ya da boyuna denk gelir. Ve hepsinde Altın Aritmetik Ortalama oranları vardır.
Bilinen her yaşam formu, küre olarak başlar. Var olan en dişi formdur ve yumurtanın şeklidir. Haşlanmış yumurtanın beyazını ayırdığınızda, sarısının ne kadar mükemmel bir yuvarlak olduğunu görebilirsiniz. Yumurtanın etrafında zona pellucida adı verilen bir zar bulunmaktadır. Zarın içerisinde sıvı vardır, onun da içinde dişi pronükleus denilen ve 22 + 1 kromozomu olan – insan bedeni yaratmak için gerekli olan kromozomların yarısı – diğer bir mükemmel yuvarlak küre vardır. Kromozomların sayısı yaşam formuna göre değişir. Sperm, zona pellucida’ dan içeri girer ve dişi pronükleusa doğru yüzmeye başlar. İlk olarak spermin kuyruğu kopar ve kaybolur. Sonra sperm kafası genişleyerek, erkek pronükleusunu oluşturmak üzere mükemmel bir küreye dönüşür. Dişi pronükleus ile aynı ölçüdedir ve gerekli bilgilerin yarısını içerir. İki kürenin birbirinin içine geçmesi ve birbiriyle bire bir, mükemmel olarak uyuşması, Vesica Piscis formunu oluşturmadan mümkün değildir.
Döllenmiş yumurtaya insan zigotu denir, bu insan bedeninin ilk hücresidir. İnsan zigotu, insan bedenindeki ortalama hücrenin 200 misli büyüklüğündedir, çıplak gözle görülebilecek ölçüdedir. İkiye bölündüğü zaman bölünmüş olan her iki parça ilk ölçünün yarısıdır ve bu iki hücre de bölündüğünde, her hücre ilk hücrenin çeyrek ölçüsü kadar olur. Hücre, bu şekilde bölünerek küçülmeye, 8 kez bölünüp 512 sayısına ulaşana kadar devam eder. Bu noktada, insan bedeninin ortalama hücre ölçüsüne ulaşılmıştır. Böylelikle büyüme ilk önce içe, kendine doğru, sonra dışa, kendinden öteye doğru gerçekleşir. İlk büyüme içe doğru olduğunda sanki nasıl yapacağını anlamaya çalışıyor gibidir. Bir kez nasıl olduğunu anlar sonra kendi ötesine geçer. Bütün hayat, bu süreci kullanır, önce içe ve sonra dışa.
Bir hücre oluşum gösterirken ikiye bölündükten sonra bir kere daha bölünerek ikiden dörde geçer ve bir tetrahedron oluştururlar. Dört yüzü olan tetrahedron, kürelerin merkezlerinin birbirine bağlanması ile oluşur, tepesi kuzey kutbuna yada güney kubuna işaret eder. Sonra hücreler sekize bölünürler, biri yukarı diğeri aşağıya bakan iki tetrahedron oluştururlar ve böylece bir yıldız tetrahedron elde edilir. İşte bu, Yaşam Yumurtası’ dır.
İlk sekiz hücre hariç, her beş ila yedi senede bir bedenimiz yenilenir. Tüm hücreler ölür, yerlerini yeni hücrelere bırakırlar, kendi hayat döngülerinden geçerler fakat bu ilk sekiz hücre hariç. Bedenin yaradılışındaki en önemli noktadır. Bilim de bu özel gelişim aşamasının diğerlerinden farklı olduğunu ve gelişimin diğer zamanlarında oluşmayan birçok eşsiz nitelikleri olduğunu kabul etmiştir. Tohumun, özümüzün ve sonsuzluğun bilgisi ilk sekiz hücremizin içinde gizlidir.
Tohum, Öz’ün ve bütünün bilgisini içinde barındıran, ruha ait, çekirdek bilgi taneciğidir. Özümüz de tıpkı bir tohum gibidir, kainatın tüm bilgisi ruh da mevcuttur. Her varlık kendi içinde potansiyel halde ya da imaj halinde de olsa evrenin bütünsel bir kopyasını barındırır. Çekirdek bilgi sonsuzdur, asla yok olmaz sadece dönüşüm geçirerek başka hallere bürünür.

VESİCA PİSCİS ve YAŞAM ÇİÇEĞİ
İlkbaharın gelmesiyle kışın toprak altında uyuyan tohumlar, ışığın yükselen sıcaklığıyla birlikte yeryüzüne doğru harekete geçerler. Karanlıktan aydınlığa, uyku halinden uyanışa geçerlerken topraktan çıkıp güneş, su ve rüzgarın etkisiyle dönüşüme uğrarlar. Filizlenen minik dalları, gökyüzüne doğru spiral bir hareketle, sarmallar yaparak yükselir. Tohumdan büyüyen meyve ağacı küçük bir çiçek yapar, bu çiçek gelişerek bir meyve olur. Meyvenin içerisinde yeni bir ağaca dönüşmesini sağlayacak tohum, özünde potansiyel halde bulunan bir gücü barındırır. Tohumun yeniden çimlenmesi doğa yasaları ile harekete geçen enerjilerin dönüşümü, halden hale geçerek görünür olmasıdır, aydınlamayı ve uyanışı sembolize eder. Tohum, bir bitki haline geldiğinde net ve görünür hale gelir.
Yaşam Çiçeği’ ne çiçek denmesinin sebebi meyve ağacının dönüşüm evrelerini temsil etmesindendir. Yaşam çiçeği, tüm oranlarıyla, hayatın olabilecek her bir unsurunu kaplamaktadır. Bu çizim her matematik formülünü, her fizik kuralını, müziğin her notasını ve bizlerin bedenleri dahil olmak üzere, her biyolojide yaşam formunu içerir. Her atom, her hayat seviyesini, dalga formu evrenlerindeki her şeyi ama her şeyi içerir. Bu çizim, İrlanda’da, Türkiye’de, İngiltere’de, İsrail’de, Mısır’da, Çin’de, Tibet’de, Yunanistan’da, Japonya’da her yerde bulunur. Dünyanın her yerinde adı da aynıdır- Yaşam Çiçeği. Evrendeki başka yerlerde adı değişiktir. İki temel isim, Sessizliğin Sesi ve Işığın Dili olarak tercüme edilebilir. Bütün dillerin kaynağıdır. Evrenin öncelikli dilidir, saf şekil ve orantıdır.
Yaşam çiçeğinin ortasında iç içe geçmiş daireler vardır. Bu daireleri çıkartıp içine yeni bir daire çizdiğinizde elde edilen yeni çizim Yaşam Tohumu’ dur. Ayrıca bu şeklin içindeki bir diğer çizim Yaşam Ağacı şablonunu içerir, doğanın ayrılmaz parçası olan bir şablondur. Bir çok insan Yaşam Ağacı’ nın Museviler ile başladığını, Kabala’ dan çıktığını düşünmektedir fakat bu sembol hiçbir kültüre ait değildir, 5000 yıl önce Karnak ve Luxor’ da iki sıra halinde üçlü sütunların üzerine Yaşam Çiçeği’ ni oymuş olan Mısırlılar dahi kimseye ait değildir. Bu semboller, Doğa Ana’ nın ayrılmaz parçası olan şablonlardır. Yaşam Tohumu ve Yaşam Ağacı çizimlerini üst üste koyarsak bağlantıyı görebiliriz. Sonsuzluğun simgesi olan ve evrendeki her şeyin kutsal oranını barındıran Yaşam Çiçeği sembolü, Platon ‘un beş cismini, Vesica Pisces sembolünü, Metatron kübünü, ilk sekiz hücremizi ve Altın Oran’ ı içinde barındırır. İnsanın ilk sekiz hücresinin gelişimi, Yaşam Çiçeği sembolünün içindedir. Bu sembolün, kozmik bir sembol olduğu ve MU kıtasından günümüze çeşitli anlatımlara dönüşerek geldiği söylenir.

Bilim adamları yumurtayı, küpün ortasından dört hücre bir tarafa diğer dört hücre diğer tarafa olmak üzere ikiye ayırabileceklerini ve birbirinin aynısı bir yaşam formu yaratabileceklerini buldular. Biz insanı, beden olarak tanımlamaya alışkınız. Ancak ilk sekiz hücre, bizim gerçekte kim olduğumuza daha yakındır. İlk sekiz hücrenin en önemli özelliği hepsinin aynı olması, aralarında hiçbir fark görülmemesidir. Bu hücreler, perinenin hemen üzerinde bedenin tam geometrik merkezinde bulunmaktadır. Dişilerde perine, anüs ve vajina arasında yer alır. Erkeklerde ise anüs ile testisler arasındadır.Bu bölgede ufak bir deri parçası vardır, fiziksel bir açılış yoktur çünkü aslında bu enerjitik bir açılıştır. Pranik tüp, yaşam enerjisinin insan bedenindeki akışını sağlar.
Burası, başımızın üstünde yer alan tepe çakrasından oluşarak merkezi tüpün bedenin içinden geçtiği yerdir. Birkaç haftalık yeni doğmuş bir bebeğe baktığınızda kafasının tepesinin nabız gibi attığını görürsünüz. Bebeğin perinesine baktığınızda aynı nabız atışını görürsünüz.Bu, bebek doğru nefes aldığı için böyledir.Her iki uç da nabız gibi atmaktadır çünkü enerji her iki kutuptan da akmaktadır, sadece üstten değil aynı zamanda alttan da gelir ve buluşurlar.

YAŞAM YUMURTASI VE MÜZİK
Yaşam tohumu, bir den ikiye, ikiden dörde sonra sekize bölünerek Yaşam Yumurtası formunu oluşturur, bu aynı zamanda geometride yıldız tetrahedron’ dur. Bu form hücre yapımızın temeli olduğu gibi müziğin de temelidir. Yaşam Yumurtası’ nın yapısına dayalı olan sekizlik çakra sistemi, ilk sekiz hücremizin şablonu ile aynıdır. İlk sekiz hücrenin, sekizlik çakra sistemi ve Çin tıbbındaki insan bedeninin sekiz iç elektrik devresinin bakış açısı, kutsal geometrideki küp ve yıldız tetrahedron ile aynıdır. Çin tıbbı, elektrik devrelerine meridyen adını verir, meridyenlerin bedenimizdeki her hücreye uzanan iletim hatları vardır.
Yaşam yumurtasını oluşturan küreleri birbirinden ayırıp bir zincir haline getirdiğimizde insan çakra sistemi ve müzikle bağlantısını daha iyi anlayabiliriz. Bu dizilimde yarım adımları ( Mi – Fa / Si- Do ) yerli yerinde tutarak, belirli bir sıraya göre yapılmalıdır. Batı müziğinde kromatik dizilim olmadan, bir majör oktav ile uyumlu olan bu şablon, vibrasyonların nasıl hareket ettiği ve dönüşüm gösterdiğine dair basit ve temel anlatımdır. Kromatik dizilim, bedenimizdeki 13′ lü çakra sistemiyle uyum sağlar. Armonikler ya da doğuşkanların matematik ve geometrik yapıları, doğa ve bedenimizdeki bütün formlarla ve bedenimizin etrafındaki enerji alanını oluşturan Merkaba sistemiyle de uyumludur.

Do Re Mi Fa Sol La Si Do / Piyano Tuşları
Yaşam Yumurtası’ nın şablonunda iki yıldız tetrahedron vardır. Birinci nota DO, tetrahedronun alt ucundan dişi tetrahedrona girer. Enerji, bir önceki oktavdan geldiği için erkektir ve dişiye dönüşmek zorundadır çünkü yeni dişi tetrahedrona henüz girmiştir. Tetrahedronu oluştururken, uç noktasına gelen enerjinin üzerinde ilerleyeceği üç düzlem vardır (A, B veya C ). Bir düzlem seçildikten sonra, enerji üçgen düzleminde hareket etmek zorundadır, bu da düzlemin diğer iki noktasındaki takip eden iki notayı verir ; RE – Mİ. Üçgen diziliminde yer alan notalar arasındaki mesafe aynıdır fakat dördüncü notaya, FA#  ‘ ya ulaşmak ve böylece dişi tetrahedronu tamamlamak için yeni bir düzleme geçmek ve yönünü değiştirmek için yarım adım atmak zorundadır. Vibrasyon, yarım ton ile hareketini tamamlar.
Dişi tetrahedron tamamlanmıştır artık bu noktada enerji, erkek tetrahedrona değişmelidir. Bunu FA#  ‘ dan çıkıp yıldız tetrahedronun merkezine ( aynı anda hem dişi hem de erkek tetrahedronlara girerek ) ya da erkek tetrahedronun ilk notası olan SOL ‘ e ulaşmak için boşluğa girerek yapar. Böyle yaparak kutupluluğu dişiden erkeğe değiştirir. Enerji, aynı dişi tetrahedronda yaptığı gibi ilerleyecektir ancak üzerinde gitmesi gereken düzlem, erkek tetrahedronun altındaki yatay düzlem ile sınırlıdır. SOL – LA – Sİ, erkek tetrahedronun yatay üçgen düzlemi oluşmuştur. Ve tıpkı dişi tetrahedronda olduğu gibi enerji, kendini tamamlamak için tekrar yön değiştirmek zorundadır. Son nota olan DO ‘ ya ulaşmak için bu yön değişikliğini yapar, DO , bir sonraki tetrahedronun ilk notası olacaktır.
Herhangi bir temel müzik anahtarının diziliminde, üçüncü ve dördüncü nota ile yedinci ve sekizinci nota arasında bir yarım adım vardır. Bu yarım adımlar, flüt gibi nefesli sazlarda deliklerin yerleştirilmesinde kullanılmıştır. Çakra sisteminde de aynı yön değiştiren adımlar vardır. Dördüncü ve beşinci notaların arasında Gurdjieff’ in söz ettiği özel bir yer vardır. Burası kutupluluğun, dişiden erkeğe değişerek ters döndüğü yerdir. Dördüncü ve beşinci çakralarda olan, kalp ve ses çakraları arasında önemli bir değişim olur. Bu hareketler, armoniklerde de vardır. Kalp ve Ses çakraları enerji dönüşümünün gerçekleştiği en önemli merkezlerdir. Ses, özümüze ve farkındalığımıza ulaşabileceğimiz yolda bize rehberlik eden en etkili enerji kaynağıdır. Bu yüzden insan sesinin, evrimsel dönüşümü sağlayabilecek en güçlü enerji kaynaklarından biri olduğu söylenmektedir.
Dişil enerji, eril enerjiye dönüşür ; eril enerji, dişil enerjiye dönüşür ve süreç yeniden başlar, devam eder. Bir form diğer forma, bir nota diğer notaya, bir oktav diğer bir oktava dönüşür. Doğum ölüme, ölüm ise yeni bir yaşama dönüşür. Notalar melodilere, melodiler hareketlere, hareketler bir parçaya dönüşür ve sona erdiğinde, sessizliğin boşluğunda var oluşunu sürdürür. Var oluşun içindeki yokluk, yokluğun içindeki varlık, sonsuzdur. O, sessizliktir, hiçliktir. O, görülebilenden öte işitilebilendir.

Öz'lem
Kaynaklar :
Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı – Drunvalo MELCHİZEDEK ( 1. ve 2. kitap )
Kayıp Kıta Mu – James Churchward
Gizli Sırlar Öğretisi – Ergun Candan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.