Kısa bir süre önce Matt Rogers isimli komplo teorisyeninden çok ses getirecek bir iddia geldi. Express'in haberine göre Rogers, kandırıldığımızı söylüyor ve
dünya çapında bir komplodan bahsediyor.
Matt Rogers'a göre Ay ve Güneş gerçek değil. Her ikisi de başka
birşeyleri görmemizi engelleyen dev bir yansıtıcı! Bu saklanan gezegen ise
Nibiru ve Nemesis' den başkası değil.
Ay tutulması ve güneş tutulmasında ise görüntüyü geçici olarak
kapatan ''tam olarak'' gizlenmek istene şeyin sadece simulatif yansıması.
Geçmiş ay tutulmalarını incelediğimizde ''20 eylül 1717'' ve 20
nisan 1837'' de günes henüz batmadan ay tutulmasının gerçekleşmiş olması ve
greenwich gözlem evinin kayıtlarında bu olayın belgelenmesi, tutulma esnasında
ayın üzerine düşen şeyin aslında dünyanın gölgesinin olmayabileceği fikrini güçlendiriyor ve kafaları karıştırıyor...
Rogers yaptığı açıklamada Ay'ın garip göründüğünü ve gerçek
olmadığını ileri sürdü. Çok parlak ve çok beyaz olduğunu belirtti.
Ayrıca yakın zamanda ayın üzerinde gerçekleşen dalgalanmayı videoya
çekip yayınlayan crow777 isimli kanal apartopar kapatılmış ve tüm videoları
platformdan silinmişti.
https://www.youtube.com/watch?v=mIMjM8zkIdg
Ardından gelen büyük tepkiler ve yüzlerce amatör kameranın da
olay anında çekim yapıp videoyu internete yüklemesi ile kanal tekrar açılmış
fakat hiçbir açıklama yapılmayarak sinir bozucu bir şekilde sessiz kalınmıştı.
https://www.youtube.com/watch?v=smmFOZ1F1PU
İNSANLAR GERÇEKTEN MATRIX İÇİNDE Mİ YAŞIYOR?
Rene Descartes'ten
Wachowski kardeşlere, Elon Musk'a kadar birçok kişi insanların simüle edilmiş
bir realitenin parçası olduğu iddia etti. SpaceX ve Tesla'nın CEO'su Elon Musk,
insanların neredeyse tamamen Matrix gibi bir oyunun içinde yaşadığını açıklayarak,
dikkatleri üstüne çekmişti. Açıkçası bu argüman için sunulan kanıtlar kabul görmüyor ve konu itibarsızlaştırılıyor, dolayısı ile bu fikre birçok araştırmacı katı bir şekilde karşı çıkıyor.
Bununla birlikte Oxford
Üniversitesi'nden Zohar Ringel ve Dmitry Kovrizhin, karmaşık kuantum
sistemlerini tanımlamak için hesaplama yöntemlerini inceliyordu. Yaptıkları
çalışma gerçekliğin bir simülasyon olmadığını ispatlamayı amaçlamasa da,
bildiğimiz kadarıyla taklit edilemeyen bazı kuantum mekaniği problemleri
olduğunu buldu.
Science Advances'da
yayınlanan çalışma bir kuantum mekaniği fenomeninin ikinci kategoride olduğunu
kanıtlıyor. Sistemler inanılmaz derecede yüksek manyetik alanlara veya aşırı
derecede düşük sıcaklıklara maruz kaldığında çekim anomalisi ortaya çıkar.
Etkileri, sistemin sıcaklık değişimiyle ilgili elektrik akımları veya uzay
zaman geometrisinde bükülme olarak görülür.
Araştırmacılar bu etkiyi
taklit etmeye çalıştı, ancak sistemin çok daha karmaşık hale geldiğini ve
simülasyonun bir prensip yüzünden imkansız olduğunu buldu. Sadece birkaç yüz
elektron bilgisini saklamak için görünen evrende yer alan atomlardan daha
fazlası gerekebilir.
Profesör Zohar Ringel
yaptığı açıklamada, çekim anomalileri ve hesaplama karmaşıklığının görünüşte
birbirinden bağımsız konular olduğunu, ancak çalışmalarının bu iki konu
arasında bir bağ kurduğunu söylüyor.
Sonuç olarak kuantum
efektlerini simüle edebilmek için daha önce hiç görmediğimiz bir hesaplama
yöntemine ihtiyacımız var. Tüm gerçeği simüle etmek ise karmaşık olasılık
alanının çok ötesinde görünüyor...
SOUTHAMPTON ÜNİVERSİTESİNİN BİLİM ADAMLARININ KONUYLA İLGİLİ YORUMLARI VE ÇALIŞMALARI İSE DİKKAT ÇEKİCİ...
- Kozmik mikrodalgaların arka planını inceleyen astrofizikçiler evrenimizin holografik olduğunu gösteren önemli deliller bulduklarını söylediler.
- Kanada ve İtalya'daki meslektaşları ile birlikte çalışan Southampton Üniversitesi’nden astrofizikçilere göre, bu garip teori evrenin yapısı hakkında mevcutta var olan geleneksel fikirlerle benzer miktarlarda delile sahip.
- Bilim insanlarına göre evreni gözlemlememiz, sinemada 3 boyutlu bir film izlemeye benzetilebilir. 3 boyutlu filmler holografik olmasa da, insanlar imajların derinliğini düz bir ekrandan geldiğini bildikleri halde yaşayabiliyorlar.
- Evrenin yapısı da benzer şekilde objelere dokunup, gerçek olduğunu düşündüğümüz şekilde gerçekleşiyor olabilir.
Evrenin bir hologramdan ibaret olması fikri ilk kez 90’lı yıllarda tartışıldı ve insanoğlunun 3 boyutlu gerçeklik ve zaman algılarının aslında sınırları olan düz bir yüzeyde bulunduğu fikri ortaya atıldı. - Southampton Üniversitesi'nde matematik bilimleri profesörü olan Kostas Skenderis şöyle açıklıyor:
“3 boyutlu gördüğünüz, hissettiğiniz ve duyduğunuz her şeyin (ve zaman algınızın) gerçekte düz bir iki boyutlu alandan kaynaklandığını düşünün. Üç boyutlu bir görüntünün iki boyutlu bir düzeyde kodlanmasından bahsediyorum. Örneğin bir kredi kartı üzerinde oynatılan bir hologram görüntüsü gibi. Fakat bu noktada bütün evrenin kodlanmış olmasından bahsediyoruz” - Araştırma, fizik konusundaki anlayışımızın en merkezi kısımlarından iki tanesini birleştirebilir; en büyük ölçekte açıklayan genel görelilik ve en küçük ölçekte açıklayan kuantum teorisi.
- Profesör Skenderis, "Holografi, evrenin yapısı ve oluşumu hakkında düşünme şeklimiz üzerinde bir sıçrama yaratabilir. Einstein'ın genel görelilik teorisi, evrendeki büyük ölçekli her şeyi hemen hemen açıklarken, kuantum düzeyinde kökeni ve mekanizmaları incelendiğinde çözülmeye başlıyor” açıklamasında bulunuyor.
- Skenderis bilim insanlarının Einstein'ın yerçekimi teorisini ve kuantum teorisini birleştirmek için onlarca yıldır çalıştığını ve bazılarının holografik evren kavramının bu ikisini uzlaştırma potansiyeline sahip olduğuna inandığını açıklıyor...
Dimitrov TESLA derlemesidir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.