26 Aralık 2018 Çarşamba

HOLOGRAFİK EVREN VE QUANTUM İYİLEŞME



Kuantum fiziğinin anahtar prensiplerinden biri, düşünce gücünün hayatımızı şekillendirmesidir.
1900′lü yılların başında bunu çifte yarık deneyi adı verilen bir deneyle şüphe gölgesinin ötesinde kanıtladılar. Kuantum seviyede enerjinin (parçacıkların) davranışının belirleyici faktörünün gözlemcinin farkındalığı olduğunu buldular.
Aynı koşullar altındaki elektronlar bazen parçacıklar gibi davranırlar ve diğer zamanlarda dalgalar (formsuz enerji) gibi davranmaya dönerler, çünkü bu tamamen gözlemcinin neler olacağı beklentisine bağlıdır. Gözlemcinin gerçekleşeceğine inandığı şey her neyse, kuantum alanı bunu yapar.
Kuantum dünyası nasıl davranacağını bilmek için bir karar vermemizi bekler. Kuantum fizikçilerin kuantum dünyasını açıklamakta ve tanımlamakta yaşadıkları zorlukların nedeni budur.
Bizler gerçekte, kelimenin her anlamıyla, yaratım üstatlarıyız, çünkü tüm olasılıkların alanından neyi tezahür ettireceğimize ve forma sokacağımıza karar veririz.
İnsan enerji alanı her zaman etrafımızdaki kuantum alan ile etkileşir ve onu etkiler ve inançlarımızın ve niyetlerimizin enerjisi enerji alanımıza akıtılır, çünkü bunlar düşüncelerimizin ve duygularımızın enerjisiyle tanımlanır.
Düşüncelerimizin, duygularımızın, inançlarımızın ve niyetlerimizin insan enerji alanına füzyonu, varoluşumuzun her anında içimizdeki ve etrafımızdaki kuantum realiteyi sürekli olarak bilgilendirir.
Biyofizikçi William Brown’ın Rezonans Projesiyle açıklandığı gibi] realitemiz form ve alanın saf enerji hali arasında her salınım yaptığında, sabit olan ve varoluşun içine ve dışına girip çıkmayan farkındalığımız kuantum seviyede, forma geri dönüş yaptığında, alana neyin yeniden ortaya çıkacağını bilgisini verir.
Bu nedenle formsuzluğun içine her salınım yaptığımızda, sonraki anda dikkatimizle alandan neyi tezahür ettireceğimizi seçme tam ve bütün kontrolüne ve sorumluluğuna sahibiz ve bunu yapma gücümüz ve yeteneğimiz tamamıyla neye inandığımıza ve nasıl hissettiğimize dayanır.
Eğer bedenlerimiz bilincin bir yansımasıysa, o zaman bilincimiz atomlarımızın ve moleküllerimizin bedenlerimizi yaratmak için uyumlandıkları enerjisel bir mavi kopya yaratıyor. DNA üzerine yeni araştırmalarda bu enerjisel mavi kopyanın (veya insan enerji alanı) varlığının epeyce anlamlı kanıtı vardır, bu araştırma DNA’nın enerji aktardığını, aldığını ve direkt olarak alandan enerjiyi okuduğunu kanıtlıyor.
Bedenlerimiz bilincimizin holografik bir yansımasıdır ve kendimiz ile ilgili inançlarımızın genel toplamıdır. Kendimizle ilgili inançlarımızı değiştirebilirsek ve böylece insan enerji alanımızı tanımlayan enerjiyi değiştirebilirsek, o zaman bedenimiz saniyede 1044 kez forma yeniden materyalize olurken uyumlandığı enerjisel mavikopyayı değiştirebiliriz.
(Bizleri bu sonsuz Tanrı – bilincinin hem fraktal hem de holografik ifadesi yapan bilincimizin tam yapısı ve dinamikleri Nassim Haramein’in Hologfraktografik Evren teorisinde ve Olay Ufkunu Geçmek çalışmasında bulunabilir).
Deepak Chopra ''Tanrı’yı Nasıl Tanırsınız'' adlı kitabında bunu mükemmel şekilde gösteren bir hikaye anlatıyor. Bir arkadaşı jimnastik salonunda çalışırken ayağını incitti, çünkü makinelerden birini kullanmaya alışık değildi ve ayağındaki kaslar incindi. Ayağındaki ağrı sonraki bir kaç gün arttı ve yürümenin gittikçe zorlaştığını gördü, “tıbbi inceleme” ile plantar fasciitis olarak bilinen yaygın bir hastalığı olduğu bulundu. (Plantar fasciitis: Topuk altındaki fasya bağ dokusunun zedelenmesi sonrası şiddetli topuk ağrıları ile karakterize bir rahatsızlık). Topuğu ile ayağının ön tarafı arasındaki bağlayıcı doku yırtılmıştı. Arkadaşı ameliyat olmamaya, bunun yerine göğüs germeye karar verdi, ama zamanla o kadar ağrısı oldu ve yürümesi zorlaştı ki, ümitsizlik içinde Çinli bir Şifacıyı arayıp buldu. Bu Çinli adamın görünüşü sıradan idi ve mistik veya spiritüel olduğu veya şifa verme yeteneği olduğu kanıtını göstermiyordu.
Deepak Chopra’nın yaralı arkadaşı devam ediyor:
“Ayağımı nazikçe hissettikten sonra, ayağa kalktı ve omurgamın arkasında havada bir kaç işaret yaptı. Bana hiç dokunmadı ve ne yaptığını sorduğum zaman, enerji alanımda bazı düğmeleri açtığını söyledi. Bunu bir dakika yaptı ve sonra ayağa kalkmamı istedi. Ayağa kalktım ve en hafif bir ağrı duyumsaması olmadı. Hatırlayın, topallıyordum, çok zor yürüyebiliyordum.”
Devam ediyor:
“Tam bir şaşkınlıkla ne yaptığını sordum. Bedenin zihnin imge yansıması olduğunu ve sağlık halinde zihnin bu imgeyi sağlam ve dengeli tuttuğunu anlattı. Ama, yaralanma ve ağrı dikkatimizi etkilenmiş noktadan geri çekmemize neden olabilir. Bu durumda, beden imgesi bozulmaya başlar; enerji kalıpları sağlıksız, zedelenmiş hale gelir. Şifacı doğru kalıbı düzeltir – bu anında, o noktada yapılır, bundan sonra hastanın kendi zihni onu bu şekilde sürdürmenin sorumluluğu alır. (Tanrıyı Nasıl Tanırsınız, sayfa 222).
Kendimizi fiziksel bedenden daha fazlası olarak düşünmeye başlamamız gerektiğinin kesinlikle net olduğunu düşünüyorum. Gerçekte, kendimizi bir bedende organize eden ışıltılı bir enerji alanı olarak veya tezahür eden ve bedenlerimiz vasıtasıyla realitenin bu seviyesini geçici olarak deneyimleyen saf bilinç olarak düşünmemiz çok daha uygundur.
Yeni kanıtlar zihnimizin mekansız olduğunu ve beyinden bağımsız olduğunu net bir şekilde gösteriyor, bu var olmak için beyne veya bedene gereksinim olmadığı anlamına geliyor.
Bizler kim olduğumuzu düşündüğümüzden çok daha fazlasıyız ve inanmamıza yönlendirildiğimizden son derece daha fazlasıyız.
Sağlıklı ve mutlu yaşamak için enerjimizi dengeli kullanmaktır.
Bunu düşüncelerimiz arasındaki boşluğa girerek yaparız, bu boşlukta inançlarımız artık gerçekliğimizi etkilemez, çünkü, düşünmediğimiz zaman, inançlardan ve beklentilerden de özgür oluruz.
Ve bunu yaparak kendimizi evrensel prensiplere uyumlarız ve enerjimizi tüm olasılıklar alanından direkt olarak gelen enerjilere uydururuz – sevginin, nezaketin, ilhamın, tutkunun, neşenin vs yüksek frekanslı enerjilerine.
İlk adım sadece enerji olmadığımız, bedenimizde ve zihnimizde iyileşmeyi, daha mutlu, sağlıklı, canlı ve yaratıcı bir varlık olmayı teşvik eden etrafımızda her yerde bilinçli olarak erişebileceğimiz sonsuz enerji olduğu olasılığını düşünmektir.
Yaradılışın sonsuz enerjisine ve formsuz enerji olarak kendi gerçek doğanıza bağlanmaya başlar başlamaz, bedeninizin yansımasını kendi doğal haline geri getiren bedeninizdeki bu enerjilerin farkında olmaya başlarsınız.
Bedeninizin yansıması sadece dengesiz düşüncelerin, duyguların ve sınırlayıcı inançların neden olduğu enerji alanınızdaki – bilincinizdeki – karışıklık ile bozulabilir.
Işıltılı enerji alanımız doğal olarak canlıdır ve enerjimiz bilincin güçlü bir akımı olarak engellenmeden akar, ama sosyal beyin yıkamaların parçası olarak yaşamaya şartlanmakta olduğumuz bilincin düşük seviyeleri bu akışı bozar.
Bir diğer anahtar kavram bedeninizin her zaman yenilenmekte olduğudur. Deepak Chopra bir konuşmasında atomların yaşlanmadığını belirtti. Atomlar ölmez ve 14 milyar yıl önce büyük patlamada var olan aynı atomlar bugüne kadar varlığını sürdürüyor, hatta bunların bazıları sizin içinizde.
Her yıl bedeninizdeki atomların %98′i ‘yeni’ atomlar ile yer değiştiriyor. Siz sürekli olarak ölüyor ve yeniden doğuyorsunuz ve atomik ve moleküler seviyelerde dönüşüyorsunuz.
Bedenimize farklı şekilde bakmaya ve genel olarak sağlığın kendisinin mekanizmasına yeni bir ışıkta bakmaya başlamak için başka hangi kanıtlara gereksinimimiz var?
Değişen gerçekten siz misiniz? Ve bu atomları ve molekülleri geriye, olmalarının istendiği yere organize eden ve hücreleriniz ve atomlarınız milyarlarcası ile göç ederken bile onların işlerini mükemmel ve uyumlu bir şekilde yapmaya devam etmelerini sağlayan kuvvet nedir?
Bedeniniz gerçek siz değil. Bedeniniz sadece kendinizin olduğuna inandığınız şeyin bir yansımasıdır. Eğer saf bilinç olduğunuzu ve gerçekte olduğunuz kişinin realiteyi tezahür ettiren ve kendinizin diğer veçheleriyle realiteyi birlikte yaratan sonsuz yaratıcı farkındalık olduğunu keşfedebilseydiniz (çünkü her varlık Tanrı olarak etiketlediğimiz sonsuz evrensel bilincin bir ifadesidir), o zaman bedeniniz, sağlığınız ve yaşamınız üzerinde tam kontrolü ele almaya başlayabilirsiniz.
Bedeninizdeki kronik ağrı, hastalık, rahatsızlık veya eski yaralar gerçekte bedeninizde değildir, bunlar zihninizdedir. Daha spesifik olarak, bunlar algınızın bir işlevidir.
Bizler saf enerjiyiz ve bu enerjide sonsuz potansiyel vardır. Yaşamlarımızda ve bedenlerimizde alanımızdan neyi tezahür ettirmeyi seçtiğimiz tamamıyla bize bağlıdır.
Neye inanırsak onu yaşıyoruz. Öyleyse seçim özgürlüğünü kullanıp hemen şimdi hayatını değiştirme özgürlüğünü kullanabilirsin.
Semra Kozanlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.